2024 yılı henüz geride kaldı ve geçtiğimiz yılı iklim gündemi adına olumlu gelişmelerle anmak, maalesef mümkün değil. Yaşanan aşırı hava olayları ve iklim kriziyle mücadelede yetersiz bir finansman kararıyla son bulan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı (COP29), bu olumsuz tabloda öne çıkan iki önemli gelişme. Öte yandan, Türkiye güneş ve rüzgâr enerjisi kapasitesini dört katına çıkarma taahhüdüyle 2024 yılında olumlu bir adım atıyor. Fakat başta söz konusu hedefin ulusal enerji planına dâhil edilmemesi ve 2053 Uzun Dönemli İklim Stratejisi’nde fosil yakıtlardan çıkışa yer verilmemesi olmak üzere birçok endişe yaratan gelişme de ayrıca takip ediliyor.
Bu yazıda geçtiğimiz yıl boyunca yaptığımız çalışmaları, düzenlediğimiz/katıldığımız etkinlikleri ve iklim konusunda çalışan STK’larla parçası olduğumuz çağrıları bir araya getiriyoruz. İklim ve çevre alanında yılın öne çıkan gelişmelerine yer veriyoruz.
Her seneki dileğimizi yineliyoruz: Tüm dünya için iklim krizi karşısında bilimin gösterdiği doğrultuda çok daha iddialı adımların atıldığı ve ekosistemin geleceğine çok daha yüksek umutla bakacağımız bir yıl olsun.
2025 yılı, herkese sağlık ve mutluluk getirsin.
Mutlu yıllar!
Küresel görünüm: Aşırı hava olayları ve COP 29 gündemi
2024, en sıcak yıl olarak kayıtlara geçti. En sıcak gün olarak belirlenen 21 Temmuz’da, küresel ortalama hava sıcaklığı 17,1 dereceye ulaştı. Haziran – Ağustos için dünya genelinde ölçülen sıcaklık, 1991-2020 ortalamasının 0,69 derece üstüne çıktı ve böylece 2024 yazı da en sıcak yaz olarak kayıtlara geçti. Kanada’da 95 bin hektarlık alan orman yangınlardan etkilendi. İspanya’da sel felaketi sonucu 200’den fazla kişi hayatını kaybetti. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Helena ve Milton kasırgaları sonrasında 200’den fazla kişi hayatını kaybetti.
“İklim finansmanı COP’u” olarak da adlandırılan ve 11 – 22 Kasım tarihleri arasında Azerbaycan’ın Bakü kentinde düzenlenen COP29’un hedefi, gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğinin yol açtığı maliyetleri karşılamaları konusunda yardımcı olmak için her yıl ne kadar para sağlanacağı konusunda bir anlaşmaya varmaktı. Zirvede 2035 yılına kadar gelişmiş ülkelerin hibe ve düşük faizli kredi olarak yılda 300 milyar dolar finansman sağlama teklifi kabul edildi. Fakat birçok gelişmekte olan ülke bu miktarın çok düşük ve 2035 tarihinin ise çok geç olduğunu dile getirdi. Zirve, geçtiğimiz yılın fosil yakıtlardan uzaklaşma ve önümüzdeki on yılda yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkarma taahhüdünü temel alacak adımları atmayı başaramamasıyla eleştirildi. Finansman tartışmalarının ötesinde, küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandıracak somut planlar ve adaptasyonla kayıp ve zarar fonları için kapsamlı destekler sunulmadı.
- Finansman ihtiyacı: İklim Finansmanı Bağımsız Üst Düzey Uzman Grubu’nun (The Independent High-Level Expert Group on Climate Finance – IHLEG) yayınladığı “Raising ambition and accelerating delivery of climate finance” başlıklı rapor, finansman müzakereleri süresince temel referans metni oldu. Rapora göre gelişmekte olan ülkelerin 2030’a kadar her yıl 1 trilyon dolar, 2035’e kadar ise 1,3 trilyon dolar iklim finansmanına ihtiyacı bulunuyor. Çin dışındaki gelişmekte olan ülkeler için 2030’da öngörülen yatırım ihtiyacı, yılda yaklaşık 2,4 trilyon dolar –Paris hedeflerine ulaşmak için gerekli olan yatırım– seviyesine ulaşıyor.
- Problem nerede? İklim finansmanının tanımına, muhasebesinin tutarlı veya şeffaf olmasına dair belirsizliklerin hâlâ sürmesi iklim finansmanına dair tartışmaları oldukça çetrefilli bir hâle getiriyor. Kredilere bağımlılık iklim finansmanı akışlarını şişiriyor ve ülkeler finansman taahhütlerini gerçekleştirmek üzere somut adımlar atmamaya devam ediyor. Finansman yükünün büyük ölçüde özel sektöre bırakılması da ayrıca bir risk. İklim eylemine yatırım yapmak için ortaya çıkan açık, giderek artıyor ve daha fazla gecikmenin, ileride daha ağır bir maliyetle sonlanması bekleniyor.
İklim Finansmanı Tartışmaları Ne Yönde İlerliyor: COP29 Sonrası Değerlendirme başlıklı blog yazımız COP29’da öne çıkan finansman gelişmelerini ve konuya dair tartışmaları bir araya getiriyor. “Finansman nasıl sağlanacak?” sorusuna cevap arıyor.
Türkiye’nin iklim hedefleri, kömürden çıkışın finansmanı ve âtıl varlık riski
Uluslararası Enerji Ajansı tahminlerine göre 2026 yılında elektrik üretiminde rüzgâr ve güneşin nükleer enerjiyi geride bırakması öngörülüyor. Güneşin 2027 yılında rüzgârı ve 2029 yılında ise hidroelektriği geride bırakarak öncü enerji kaynağı olacağı belirtiliyor. COP29 sırasında açıkladığı 2053 Uzun Dönemli İklim Stratejisi ile 2035’te yenilenebilir enerjide güneş ve rüzgârın kurulu gücünün bugüne göre 4 kat artarak 120 GW’a ulaşacağını taahhüt eden Türkiye de yenilenebilir enerjideki söz konusu küresel trendi yakalamak için güçlü bir potansiyele sahip olduğunu ortaya koyuyor.
Fakat bu aşamada, kömürden çıkış hedefi olmayan bir dönüşüm stratejisinin eksik kalacağının altının çizilmesi gerekiyor: Belgede kömür başta olmak üzere fosil yakıtların tüketiminden vazgeçilmesine dair bir tarih yer almıyor. Ayrıca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın açıkladığı 2024-2028 Stratejik Planı’nda kömür ve diğer fosil yakıt arama faaliyetlerinin artarak süreceği belirtiliyor. Oysa yapılan çalışmalar, kirletme bedelleri ödetilirse ve kamu kaynaklarıyla desteklenmeleri sonlandırılırsa en geç 2030 yılına kadar Türkiye’nin elektrik üretiminde kömürden çıkmasının mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Söz konusu bu çelişkinin aşılması öncelikle iklim hedeflerine ulaşılması; bunun yanında enerji maliyetlerinin düşmesi, enerjide dışa bağımlılığın azalması ve güvenli/sağlıklı yeni istihdam alanlarının yaratılması için bir fırsat sunuyor.
Bu yıl yayımladığımız üç çalışma, tam da bu kapsamda fosil yakıtlardan çıkış tartışmalarına, bu tartışmaların Türkiye’deki gerçekliğine/etkilerine ve dair bulgular sunuyor:
- Kömürden çıkışın finansmanı: SEFiA ve ve iklim değişikliği düşünce kuruluşu E3G tarafından hazırlanan ve lansmanı 25 Nisan’da yapılan Kömürden Çıkışın Finansmanı: Türkiye Örneği raporu Türkiye’nin kömürden çıkış maliyetini ortaya koyuyor. Rapor, 2026 yılında Türkiye’de karbon fiyatı uygulamasının başlamasıyla beraber, kömürlü termik santraller lisans sürelerinin sonuna kadar toplamda 45 milyar dolarlık zarar edileceğini gösteriyor. Karbon fiyatının –2035’e kadar AB ETS’deki mevcut karbon fiyatının sadece üçte biri, 2035 sonrasında yarısı– uygulanmaya başlamasıyla beraber, 2026 yılından itibaren Türkiye’deki iki kömürlü termik santral dışında tüm santraller zarar etmeye başlıyor. Kömürden çıkış senaryosunda, 2021-2035 yılları arasındaki dönemde, elektrik üretiminde yerli kaynakların payı %51,3’ten %73,6’ya yükseliyor.
- Âtıl varlık riski: Türkiye sermaye piyasalarının küresel fosil yakıtlardan çekilme / fosil yakıtlara yatırım yapmama eğilimlerinden etkilenme potansiyeli de yüksek. Âtıl Varlık Riski ve Fosil Yakıt Yatırımlarından Çekilme Eğilimi: BIST 100 Örneği başlıklı raporumuz, fosil yakıttan çekilme eğilimi ve bu eğiliminin küreseldeki görünümünü ortaya koyarken Borsa İstanbul 100 (BIST 100) Endeksi’nin karbon riskinin azımsanmayacak bir seviyede olduğunu ve varlıkların gelecek dönemde sermaye piyasalarından kaynak sağlayamama riskiyle karşı karşıya kalabileceklerini gösteriyor. Rapora göre, Türkiye için yapılan hesaplamaya göre, BIST 100 Endeksi’nin bağlı ortaklıklarının fosil yakıt yatırımlarından kaynaklanan karbon riskine maruz kalma oranı %11,3 seviyesinde. Londra, São Paulo, Moskova, Avustralya ve Toronto borsalarının piyasa değerlerinin yaklaşık %20 ile %30’unun fosil yakıt yatırımlarıyla ilişkili olduğu belirtiliyor. Bu borsalarda dünyanın en büyük fosil yakıt şirketlerinin (Shell, BP, Rosatom, ASX Oil) işlem gördüğü göz önünde bulundurulduğunda BIST 100 karbon maruziyetinin göz ardı edilemeyecek bir seviyede olduğunun vurgulanması gerekiyor.
- Enerji sektörü finansmanında geçiş riskleri: ODI Global ve SEFiA tarafından hazırlanan Low-carbon transition risks facing coal in Türkiye başlıklı rapor, hükümetlerin kömür santrali yatırımları başta olmak üzere fosil yakıt yatırımcıları, bu yatırımlara finansman sağlayan kurumlar ve hatta santral sahiplerine verilen garantiler nedeniyle taşıdığı riskleri değerlendiriyor. Türkiye’nin yeni kış dönemi pik elektrik talebini karşılamak için çeşitli seçenekler ortaya konuyor. Türkiye’nin enerji geçişi sürecinde planlanan kapanış tarihlerinden çok daha önce devre dışı kalmak zorunda olacak termik santrallerinin sistemden aşamalı çıkışını, daha ucuz alternatiflerle, iyi yönetmek zorunda olduğu, Türkiye net-sıfır hedefi doğrultusunda yenilenebilir enerji kapasitesindeki artışı ve mevsimsel depolamayı hızla hayata geçirmesi gerektiği vurgulanıyor.
2025’te enerji sektörünün gündeminde ne olacak?
Türkiye’nin önündeki fırsatlar neler?
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (UEA) öngörüsü, 2025 yılında yenilenebilir enerjiye dayalı elektrik üretiminin kömür yakıtlı elektrik üretimini geride bırakacağı yönünde. 2030 yılında, küresel elektrik üretiminin %46’sı için yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması bekleniyor. Bu nedenle önümüzdeki her bir yıl, bu hedeflere ulaşılması bakımından çok önemli ve 2025 yılı için de sektörün ana gündeminde yer alacak başlıca konular yenilenebilir enerji, yenilenebilir enerji teknolojileri ve bunlarla ilgili projelerin finansmanı olacak.
Enerji dönüşümünün baskın gündem olarak devam etmesinde elbette yalnızca iklim hedefleri doğrultusundaki öngörüler etkili değil, piyasalardaki eğilimler de bu dönüşümü desteklemek konusunda etkin rol oynuyor. Genel olarak baktığımızda küresel ekonomideki durgunluk, merkez ekonomilerdeki yüksek enflasyon ortamı ve COVID-19 salgını ile yeniden yapılandırma ihtiyacı ortaya çıkan küresel tedarik zincirleri mevcut enerji dönüşümünü zorunlu kılıyor. Uluslar özelinde, arz güvenliğiyle enerjide dışa bağımlılığın azaltılması başlıkları öne çıkıyor. Her ne kadar ABD’de Donald Trump’ın yönetime tekrar gelmesinin enerji dönüşümünü yavaşlatacağı öngörülse de bu aşamadaki tartışma, dönüşümün yönü ve hızının iklim hedefleri ile uyumu –küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandıracak somut planlar ve adaptasyonla kayıp ve zarar fonları için kapsamlı destek– üstüne olacak.
Peki bu tablo dâhilinde Türkiye’nin önündeki seçenekler neler?
- İklim kanunu: Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye, iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor ve bir yandan da en önemli ticari ortağı Avrupa Birliği’nin iklim değişikliğiyle mücadeleyi merkeze alan yeşil ekonomik dönüşüme yönelik düzenlemelere uyum göstermeye çalışıyor. Bu açılardan bilim temelli, katılımcı ve kapsayıcı bir iklim kanununa ihtiyaç duyuyor. Fakat 2021 yılından bu yana gündemde olan İklim Kanunu taslağı hâlâ Meclis’e gelmedi.
Kanun taslağının merkezinde Emisyon Ticaret Sistemi yer alıyor. Bu aşamada, iddialı bir emisyon azaltım hedefiyle caydırıcı bir karbon fiyatının önceliklendirilmesi gerekiyor. Ayrıca taslakta yer alan ETS sistemi, bazı sektörlere emisyon izinlerinin ücretsiz verilmesi riski taşıyor. Bu da tıpkı AB ETS’nin ilk yıllarında olduğu gibi birçok sektöre ücretsiz emisyon izni verip karbon fiyatlarını düşürebilir. Düşük bir karbon fiyatı da Yeşil Mutabakat kapsamında kurulan sınırda karbon düzenlemesinden kaynaklanan maliyetlerin faturasının kamu kaynaklarından ödenmesi anlamına geliyor.
İklim alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının hazırladığı Hem İklimi Hem de Bizi Koruyacak Bir İklim Kanunu İstiyoruz başlıklı metinde de belirtildiği üzere kanunda 2030 yılına kadar yüzde 35 mutlak emisyon azaltım hedefinin yer alması, kömürden adil bir çıkışın hedeflenmesi, biyolojik çeşitlilik ve doğal ekosistemlerin korunması, uyum mekanizmalarının kurulması ve politika hedefleriyle uygulamayı takip edecek bağımsız bir bilim kurulu oluşturulması bekleniyor.
- Kömürden çıkış ve adil geçiş: Net sıfır hedefiyle uyumlu bir enerji dönüşümü için kömürlü termik santrallerin kapatılması ve fosil yakıt kullanımının, kimseyi geride bırakmayacak adil geçiş mekanizmaları kurularak, sonlandırılması kaçınılmaz. Türkiye’nin 2024 iklim karnesi metninde de vurgulandığı gibi Türkiye’nin yeni kömürlü termik santral planlaması yapmak yerine enerjide arz güvenliğini korumak, yüksek borç oranlarına sahip bir sektör olan elektrik sektörünün devamlılığını sağlamak ve bu sektörde yaşanacak bir krizin bankacılık sektörü ile girdi sağlayan ikincil sektörleri de etkileyerek ekonomisini tehdit etmesinin önüne geçmesi için net sıfır hedefi ile taahhüt etmiş olduğu geçişin planlaması gerekiyor. Söz konusu bu planlamayla birlikte, kömürden temiz enerjiye geçişi desteklemek için uluslararası girişimlerde yer alması ve diplomatik işbirliği fırsatları yaratması, Türkiye için bu alanda büyük bir fırsat sunuyor.
Türkiye’nin gündeminde hâlâ yeni santral yapımı yer alıyor. Kahramanmaraş’taki Afşin-Elbistan A Kömürlü Termik Santrali’ne yeni bir santral büyüklüğünde iki yeni ünite eklenmesi planlanıyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın kendi emisyon verileri dahi, mevcut termik santralden kaynaklanan kirliliğinin yönetmelik sınırlarının 8 kata kadar aşıldığını gösteriyor. Yörede 40 yıldır kömürün gölgesinde süregelen çevresel ve sağlık sorunları dikkate alındığında bu projeden vazgeçilmesi şart.
- Akdeniz’de 2030’a kadar 1TW yenilenebilir enerji hedefi: Akdeniz Bölgesi’nde yenilenebilir enerji yatırımları alanında, iklim hedefleriyle de uyumlu ve iddialı bir seviyede ortaya konulan hedefler Türkiye’nin bu alandaki sanayi altyapısını bölgede ticari açıdan da bir fırsata dönüştürebilecek önemli bir potansiyel içeriyor. Güneş ve rüzgâr enerjisinde kurulu kapasitesini 2035 yılına kadar 4 katına çıkarmayı hedefleyen Türkiye, geniş Akdeniz bölgesinde 2030 yılına kadar 1TW yenilenebilir enerji kapasitesi kurulması hedefine ulaşma taahhüdüne liderlik yaparak prestijli bir pozisyona erişme şansına sahip. Akdeniz coğrafyasında kapsayıcı bir enerji dönüşüm planı bölge geleceğinin istikrarını desteklerken sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmayı, fosil yakıt bağımlılığının azaltılarak hem ekonomik direncin artırılmasını hem de jeopolitik gerilimlerin azaltılmasını, artan küresel rekabet karşısında temiz tedarik zincirleri de dahil olmak üzere rekabetçi endüstrilerin güçlendirilmesine de imkân tanıyabilir. Küresel Taahhütlerden Bölgesele: TeraMed başlıklı blog yazımız, Türkiye’nin Akdeniz’deki konumu, 1 TW yenilenebilir enerji hedefi kapsamında değerlendiriyor.
- Nükleer yerine yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği: 2024 yılı boyunca hem küresel gündemde hem Türkiye’de nükleer enerjiye dair yoğun bir ilgi var. Türkiye, nükleer kapasitesinin 2035 yılında 7.2 GW’a, 2050 yılında ise 20 GW’a (yaklaşık olarak dört adet Akkuyu Nükleer Santrali eşdeğeri) yükseltmeyi hedefliyor. Nükleer enerji özelindeki hedeflerine ulaşmaktaki ciddiyetini, COP29’da sadece 31 imzacısı bulunan Nükleer Enerjiyi Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu’na katılarak da gösteriyor. Bu ölçekte bir yenilenebilir enerji hedefi varken ve Türkiye’nin yenilenebilir enerjideki potansiyelini daha da güçlendirmesi bekleniyorken, nükleer enerjiye bir bütçe ayrılması çelişki yaratıyor. Çünkü nükleer enerji yakıt ve teknoloji açısından dışa bağımlılık, yüksek maliyet, güvenlik ve radyoaktif atık risklerini taşıyor. Bu tarafta harcanacak çaba ve maliyetin yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğine yönlendirilmesi, Türkiye’nin enerji üretiminde daha temiz ve sürdürülebilir bir yol izlenmesi adına daha yapıcı olacaktır.
2024’te öne çıkan diğer yayınlar ve etkinlikler
Elektrik fiyat hareketleri, fosil yakıt teşvikleri ve kamu maliyesi
SEFiA ve APLUS Enerji ortaklığında yayımlanan Elektrik Fiyat Hareketleri ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Piyasaya Etkisi-II başlıklı rapor, yenilenebilir enerji kurulu gücündeki artışın elektrik faturalarını düşürerek tüketici enflasyonunu iyileştireceğini bir kez daha ortaya koyuyor.
- Yenilenebilir Enerjiyle Enflasyonu Düşürmek de Mümkün! Rapor, Aralık 2023’te 23,5 GW Olan Güneş ve Rüzgâr Kurulu Gücümüz 45 GW olsaydı; serbest piyasadaki elektrik fiyatının, artan YEKDEM maliyetlerine rağmen, 2022 yılı son 6 ayı için gerçekleşen değerlere kıyasla %22,9, 2023 yılının tamamı için ise %11,3 daha düşük olabileceğini ortaya koyuyor. Aralık 2023 itibarıyla %64,8 olarak gerçekleşen yıllık TÜFE enflasyonunun %51 olacağı öngörüyor. Türkiye’nin daha az enerji ithalatı yapacağını ve karbon emisyonunu daha fazla azaltabileceğini değerlendiriyor.
SEFiA tarafından hazırlanan Fosil yakıt teşvikleri ışığında yeni vergi paketi: İklimi de kamu maliyesini de iyileştirmek mümkün! başlıklı blog yazısı, iklim hedefleri bağlamında yakından izlemekte olduğumuz fosil yakıt teşviklerini bu kez de kamu maliyesi tarafından ele almayı ve sürmekte olan tartışmalara katkı sağlamayı amaçlıyor.
- Fosil yakıt teşvikleri ve kamu maliyesi: Yapılan hesaplamalar sadece 2023 yılında fosil yakıtlara getirilen vergi muafiyetleri, istisnalar ve indirimleri yoluyla sağlanan 43.8 milyar TL’lik teşvik tutarının, geçtiğimiz haziran ayında gündeme gelen yeni vergi paketinin devreye girmesiyle 2024 yılının 4 ayında elde edileceği hesaplanan gelirden (38,5 milyar TL) %14 daha fazla olduğu ortaya konuyor. Böylece fosil yakıt teşviklerinden vazgeçerek hem vergi paketinde öne çıkan önlemleri telafi etmenin hem sosyal ve ekonomik fayda gözetmenin mümkün olduğunu vurguluyor.
Bankacılık ve finans
İklim için 350 Derneği ve SEFiA olarak yayımladığımız İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Araştırması: BIST 30 Şirketlerinin 2023 Yılı Görünümü raporu, BIST 30 Endeksi’nde yer alan ve bankacılık sektörü dışında faaliyet gösteren 26 şirketin 2023 yılı sürdürülebilirlik performanslarını değerlendiriyor ve iklim değişikliği ile mücadele kapsamında yeterli çaba ortaya koyamadıklarını gösteriyor.
- BIST 30 Şirketlerinin 2023 Yılı Görünümü: 2022 yılında BIST 30 Endeksi’nin yüksek ve ciddi yüksek riskli şirket oranı %38 ve düşük riskli şirket oranı %19 olurken, 2023 yılında bu oranlar sırasıyla %46 ve %12 olarak gerçekleşiyor. 2023 yılında 15 şirket bir önceki yıla kıyasla ESG skorlarını koruyor. 2023 yılında 6 şirket iklim değişikliği, 4 şirket su güvenliği skorlarını yukarıya taşıyor. 1 şirketin su güvenliği raporlaması neticesinde puanı düşüyor.
İklim için 350 Derneği ve SEFiA tarafından hazırlanan Türkiye’deki Bankaların İklim Değişikliğine Yaklaşımı raporu, Türkiye’deki bankacılık sektörünün bu alandaki ilerlemesini ve eksikliklerini değerlendiriyor.
- Bankaların iklim değişikliğine yaklaşımı: Rapora göre, bankaların iklim risklerini dikkate alma eğilimi artıyor olsa da fosil yakıtlara yönelik kredi verme olanakları tamamen ortadan kalkmış değil. İlk raporun ardından yeni fosil yakıt projelerini finanse etmeme taahhüdünde bulunan banka sayısı 7’den 11’e yükseliyor. 2024 itibarıyla kömür yatırımlarından tamamen çıkma kararı alan banka sayısı ise 6’ya ulaşıyor. 12 bankanın 2024 itibarıyla net sıfır hedefleri kapsamında temiz enerji projelerine yönelme taahhüdü bulunduğu belirtiliyor. Raporda bankalar arasındaki farklı yaklaşımlar, sektör genelinde standardize edilmiş raporlama ve kapsamlı sürdürülebilirlik stratejilerine olan ihtiyaca dikkat çekiliyor.
Çelik sektörü
Bu yıl da çelik sektöründeki karbonsuzlaşma adımlarını yakından takip ettik.
- G7 Ülkelerinin Çelik Politikası Karnesi başlıklı blog yazımız, E3G’nin Çelik Politikası Karnesi başlıklı raporunu değerlendiriyor. Söz konusu rapor, sektördeki karbonsuzlaşma politikalarını G7 ülkelerini odağına alarak inceliyor. Geçtiğimiz yıl yayınlanan ilk rapora kıyasla sınırlı bir ilerleme ve az miktarda değişiklik görülüyor. Emisyon azaltımı ve sektörel yol haritalarının belirlenmesi, temiz enerji altyapısı yatırımlarının artırılması gerektiği, planlama ve dağıtım sürelerinin iyileştirilmesi, yeşil demir ticaretini başlatmak için ortaklıklar kurulması ve iş birliğine gidilmesi gerektiği vurgulanıyor.
- Atılım Gündemi Raporları Kapsamında “Çelik Atılımı”nın Değerlendirilmesi başlıklı blog yazımız ise IEA, IRENA ve BM İklim Değişikliği Üst Düzey Şampiyonları tarafından hazırlanan Atılım Gündemi Raporu’nu inceliyor. Çelik atılımı özelinde tanımlar ve standartlar kapsamında ortak bir metodoloji oluşturulması, yeşil kamu alımları tarafında talep yaratılması ve yönetilmesi, AR-GE ve demonstrasyon çalışmaları çerçevesinde ölçeklendirilerek, piyasa arzının hızlandırılması, karbosuzlaşma politkalarının yönetişimi kapsamında hükümetlerarası düzeyde platformlar kurulması ve finansla yatırımın önceliklendirilmesi öneriliyor.
- Yeşil Çelik Üretimi Maliyet Senaryoları başlıklı blog yazımızda ise Global Efficiency Intelligence, Transition Asia ve Solutions for Our Climate tarafından, yeşil çelik ekonomisi üstüne hazırlanan; ABD, AB, Çin, Japonya, Güney Kore, Brezilya ve Avustralya dâhil olmak üzere yedi büyük çelik üreticisi ülkede EAF ve H2-DRI’a dayalı çelik üretiminin seviyelendirilmiş maliyetini, günümüzün yaygın ve CO2 yoğun üretim yöntemleri olan BF-BOF ve NG-DRI-EAF (doğal gaz bazlı doğrudan indirgenmiş demir) ile kıyaslayan Green Steel Economics: Comparing Economics of Green H2-DRI and Traditional Steelmaking Around the World başlıklı rapor değerlendiriliyor. Hidrojen maliyetlerini düşürmenin ve H2-DRI çelik üretimini yaygınlaştırmanın birden çok yolunun olduğu, H2-DRI projelerinin finansmanı ve yeşil H2-DRI teknolojisiyle ilişkili finansal riskleri azaltmak için hem kamu hem de özel finansmandan yararlanmanın geçiş için önemli olduğu vurgulanıyor.
Yanıltıcı iklim çözümleri
Enerji Üretimi ve Sanayide Kömür Gazlaştırmanın Yeri başlıklı analiz yazımız, kömür teknolojilerini iklim krizi perspektifiyle değerlendirmeye devam ediyor. Karbon yakalama teknolojileri ve küçük modüler reaktörler (SMRs) hakkında hazırladığı raporlarda olduğu gibi, kömür gazlaştırma teknolojilerinin gerçekçiliğini iklim hedefleri bağlamında tartışmaya açıyor.
- Gazlaştırma teknolojilerinin görünümü: Rapora göre, enerji bağımlılığını azaltmada önemli ve temiz bir girişim olarak sunulan gazlaştırma, aslında enerji verimsiz, su ve karbonu yoğun olarak tüketen ve gaz-petrol fiyatlarındaki değişimler nedeniyle ekonomik olarak sürdürülebilir olmaktan uzak bir yöntem. Türkiye’de henüz ticari uygulaması olmayan bu teknolojinin kömürün kendisini yakmaktan çok daha fazla emisyona sebep oluyor.
Karbon Yakalama Teknolojilerinin Geleceği: Güncel Raporlar Ne Gösteriyor? başlıklı blog yazımız, Zero Carbon Analytics tarafından yayımlanan CCS’e daha yakından bir bakış: Sorunlar ve potansiyel başlıklı değerlendirmenin sonuçlarını, karbon yakalama teknolojilerinin geleceğindeki belirsizlikleri destekleyen güncel gelişmeleri ve CCS’in ağır sanayideki kullanımını değerlendiriyor.
- Türkiye açısından karbon yakalama teknolojilerinin kullanımı: Sanayi Bakanlığı ile Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) işbirliğinde yürütülen çalışmalar, Türkiye karbon yakalama teknolojilerinin sanayideki kullanım alanına dair somut bilgiler sunuyor. Çimento sektörü için hazırlanan Düşük Karbonlu Yol Haritası’na göre CCS kullanarak 2053 yılı itibarıyla 45,4 milyon ton emisyon azaltımı sağlamak mümkün. Fakat aynı hafta Kaynak, Çevre ve İklim Derneği’nin (REC) yayımladığı Türkiye’nin Karbon Yakalama ve Depolama Potansiyeli başlıklı çalışma ise Türkiye’nin belirlenen hidrokarbon sahalarındaki CO2 depolama kapasitesinin ancak 108,7 milyon ton ile sınırlı olduğunu gösteriyor. Buna göre, sadece çimento sektörünün karbonsuzlaşma ihtiyacının, Türkiye’nin toplam karbon depolama kapasitesinin yarısına denk geldiği görülüyor. Bu duruma bir de karbon yakalama teknolojilerinin yüksek maliyeti, teknik riskleri ve iklim aciliyetinin aksine ancak 2040’lı yıllarda kullanıma başlayacağı eklendiğinde, CCS/CCUS kullanımı tekrar tartışmaya açılıyor.
Etkinliklerimiz
Enerji dönüşümü finansmanı: Almanya Büyükelçiliği iş birliği ile SEFiA olarak, 25 Kasım 2025 tarihinde Ankara Hilton Hotel’de İklim Söyleşileri: Enerji Dönüşümünü Finanse Etmek başlıklı bir toplantı düzenledik. Almanya Büyükelçisi Sibylle Katharina Sorg ve SEFiA Direktörü Bengisu Özenç’in açılış konuşmalarının ardından; toplantının ana konuşmacısı Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Osman Çelik, Türkiye’nin genel makroekonomik görünümünü paylaştığı sunumunda; Türkiye’nin yenilenebilir enerji ile enerji verimliliği alanlarına odaklandığını ve 2053 hedeflerine uyumlu yatırımlar planladığını vurguladı. Net Sıfır 2053’e Giden Yolda Türkiye’nin Yeşil Kalkınmasının Finansmanı başlıklı panelde Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefine ulaşmada finansman araçlarının rolü değerlendirildi.
SEFiA, FOSTER Projesi Kapsamında “Sürdürülebilirlik Finansmanı Eğitimi”nin Yürütücülüğünü Üstlendi: SEFiA olarak 1-3 ve 8-10 Ekim 2024 tarihleri arasında, Türkiye’de Sosyal ve Ekonomik Uyumu Teşvik Etmek için Özel Sektörün Güçlendirilmesi (FOSTER) Projesi kapsamında, “Sürdürülebilirlik Finansmanı Eğitimi”nin yürütücülüğünü üstlendik. 15 ilde faaliyet gösteren KOBİ’lerin dayanıklılığını artırmak için Türkiye’deki özel sektörün güçlendirilmesine katkıda bulunmayı amaçlayan proje kapsamında, T.C. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) personeli için bir eğitim programı sunduk. Program kapsamında iklim değişikliği riskleri, küresel iklim diplomasisi süreçlerindeki gelişmeler, Türkiye’de ve dünyada iklim finansmanı akımları, KOBİ’lerin bu alanlardaki rolü ve finansman ihtiyaçları üstüne sunumlar yaptık, tartışmalar yürüttük.
Medyada SEFiA
Sene boyunca iklim politikaları ve finansmanında öne çıkan gelişmeleri aylık bültenler hâlinde derledik. Eylül ayından bu yana, iklim değişikliği ile mücadele ve sürdürülebilirliğin finansmanı alanlarındaki gelişmeleri-araştırma sonuçlarını derleyen SEFiA İklim Gündemi başlıklı bültenimizi her ayın birinci ve üçüncü haftalarının pazartesi günleri Mailchimp aracılığıyla paylaşıyoruz. Bültenimize abone olabilir ve tüm sayılara ulaşabilirsiniz. Her ay yayınladığımız SEFiA Çelik Gündemi bülteniyle sektördeki güncel gelişme ve araştırmaları derliyoruz. Ayrıca SEFiA olarak katıldığımız tüm TV programlarını ve webinarları Youtube hesabımızda listeliyoruz.
Tüm bu gelişmelerin ortasında sosyal medya hesaplarımıza verdiğiniz destek için ayrıca teşekkür ederiz! Tüm sosyal medya platformlarında 2 milyondan fazla görüntüleme ve 61 bin web sitesi ziyareti aldık. Bu süreçte web sitemiz üzerinden en çok ziyaret edilen raporumuz İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Araştırması: BİST 30 Firmalarının Görünümü, en çok ziyaret edilen analiz yazımız Karbon Yakalama Teknolojileri Gerçekten İklim Dostu mu? ve en çok ziyaret edilen blog yazımız İklim Değişirken Para Politikası oldu.
Tüm güncel çalışmalarımızı web sitemiz ve sosyal medya hesaplarımızdan (Twitter, Facebook, Youtube, Instagram ve LinkedIn) takip edebilirsiniz.