Blog

COP29’a Doğru: İklim Zirvesinde Öne Çıkanlar ve Beklentiler

Yazı: Taylan Kurt

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı (COP 29), 11 – 22 Kasım tarihleri arasında Azerbaycan’ın Bakü kentinde düzenlenecek. Bu yazı, iklim müzakerelerinin temel karar alma organı olan Taraflar Konferansı (Conference of Parties – COP) öncesinde hafızamızı tazelemeyi ve gelecek iki hafta boyunca takip edeceğimiz gündeme göz atmayı hedefliyor.

  • COP nedir? Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (United Nations Framework Convention on Climate Change – UNFCCC) en yüksek karar alma organı olan Taraflar Konferansı (Conference of Parties – COP) temel olarak taraflarca sunulan ulusal bildirimleri ve emisyon envanterlerini gözden geçiriyor. Aksi kararlaştırılmadıkça her yıl toplanan COP, alınan tedbirlerin etkilerini ve Sözleşme’nin nihai hedefine ulaşılmasında kaydedilen ilerlemeyi değerlendiriyor. 
  • COP’u neden takip ediyoruz? Devlet başkanlarının, hükümet delegelerinin ve gittikçe artan oranda sivil toplum ve resmi delegasyonların etkileşimde bulunduğu; iklim gündemine yön veren bir diplomasi alanı olan COP, UNFCCC kurallarını daha ileriye taşıyacak kararlar alması ve önemli yeni yükümlülüklere yönelik görüşmeleri yürütmesi bakımından önem taşıyor. Her geçen yıl daha büyük bir zirve hâline geliyor ve iklim değişikliği tehdidine yönelik dikkat düzeyini yükseltmek için bir fırsat sunuyor. COP öncesi ve sonrasında yayımlanan araştırmalar iklim değişikliği göstergeler, iklim finansmanı, azaltım ve uyum alanlarındaki en güncel durumu görmemizi sağlıyor.

 

COP28’de ne olmuştu?

COP29 gündemini değerlendirmeden önce, geçtiğimiz yılın çıktılarına bakmak ve hafızamızı tazelemek faydalı olacaktır. Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Dubai kentinde düzenlenen COP28, tüm tarafların iklim değişikliğinin yol açtığı kayıp ve zararlarla başa çıkmaya çalışan kırılgan ülkelere tazminat ödenmesine yardımcı olacak Kayıp ve Zarar Fonu’nun ve fonun finansman düzenlemelerinin işler hale getirilmesi konusunda anlaşmasıyla başladı. Fona, ilk günden, yaklaşık 300 milyon dolar aktarılması taahhüdünde bulunuldu ve bu rakam iki haftanın sonunda 792 milyon dolara ulaştı

ilk Küresel Durum Değerlendirmesi (Global Stocktake – GST) kapsamında (i) Küresel olarak yenilenebilir enerji kapasitesinin üç katına çıkarılması, (ii) enerji verimliliğinin iki katına çıkarılması, (iii) kömür kullanımını azaltma çabalarının hızlandırılması ve (iv) karbonsuzlaşması zor endüstrilerde uygulanmak üzere karbon yakalama ve depolama gibi teknolojilerin hızlandırılması çağrılarına yer verildi. Zirve sonunda yaklaşık 200 ülkeden temsilci, küresel fosil yakıt tüketimini azaltmaya başlama konusunda anlaşmaya vardı ve 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşmak için enerji sistemlerinde fosil yakıtlardan adil, düzenli ve hakkaniyetli bir şekilde geçiş yapılması çağrısında bulundu.

Kömürden çıkış gündemi söz konusu olduğunda ise iki bileşen öne çıktı: Bunlardan ilki, Kömürden Çıkış Koalisyonu (Powering Past Coal Alliance – PPCA) oldu. 2017 yılında kurulan ve COP28’de 10 yeni üyenin katıldığı PPCA kapsamında hükümetler küresel sıcaklık artışını 1,5 derecede sınırlama hedefini ulaşılabilir kılmak için karbon tutma teknolojisine sahip olmayan yeni kömür santralleri geliştirmemeyi ve hâlihazırdaki bu teknolojilere sahip olmayan kömür santrallerinden aşamalı olarak çıkmayı taahhüt etti. Fosil yakıtlardan aşamalı çıkış müzakereleri tüm hızıyla devam ederken, enerji geçişini hızlandırmak için ortaya çıkan anlaşmalardan bir diğeri de Petrol ve Gazın Ötesi İttifakı’ydı (Beyond Oil and Gas Alliance – BOGA). Bu anlaşma, ülkelerin petrol ve gaz üretimini sona erdirme taahhüdünde bulunmaları için tasarlandı ve hükümetlere hızlı teknik yardım sağlamak üzere tasarlanmış bir fonu da içeriyordu.

Böylece COP28, Kayıp ve Zarar Fonu’nun kurulması, tarafların fosil yakıt çağının sona erdiğine işaret etmesi, fosil yakıtların yerini temiz enerjinin alması gerektiği ve 2050 yılının küresel net sıfır için hedef yıl olduğu konusunda hemfikir olduklarını göstermesi bakımından müzakereler tarihinde önemli bir yere oturuyordu. Fakat nihai anlaşmada fosil yakıtlardan çıkış talebinin kendisine yer bulamaması, önemli bir eksiklik olarak kendini gösterdi. Ayrıca, büyük bir kazanım olan Kayıp ve Zarar Fonu, konferans sonunda dahi 2030 yılına kadar kayıp ve hasar maliyetlerinin ancak binde 2’sini karşılıyordu.

COP29’da hangi tartışma başlıklarını takip edeceğiz?

COP29, otoriter bir devlette üst üste düzenlenen üçüncü ve bir petrol ülkesi tarafından ev sahipliği yapılan ikinci COP olacak. Bu, geçtiğimiz yıl Dubai’de de tartışıldığı üzere, fosil yakıtlardan çıkış tartışmaları için hem fırsat hem de risk oluşturuyor. Azerbaycan, fosil yakıtlardan çıkış vurgusunu yapmak için ironik ve vurucu bir yer olduğu kadar, müzakerelerin geciktirilmesi adına da zorlu bir yer olarak değerlendiriliyor. Öte yandan, ABD başkanlık seçimlerinin Donald Trump lehine sonuçlanmasının küresel iklim politikalarında yarattığı belirsizlik de COP29 boyunca sürecek tartışmalarda oldukça belirleyici olacak. Fakat bunların ötesinde, tüm beklentiler şu noktada yoğunlaşıyor: İhtiyaç duyulanın çok gerisinde kalan iklim eylemi için acilen ilerleme kaydedilmesi gerekiyor!

COP29’un ana odak noktası, iklim finansmanı. “İklim finansmanı COP’u” olarak da adlandırılan zirvenin hedefi, gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğinin yol açtığı maliyetleri karşılamaları konusunda yardımcı olmak için her yıl ne kadar para sağlanacağı konusunda bir anlaşmaya varmak olsa da genel çerçeveyi dört ana başlıkta açıklamak mümkün. 

  • İklim finansmanı: 2009 yılında belirlenen mevcut 100 milyar dolarlık iklim finansmanı taahhüdünün 2023 yılının sonunda sona ermesinin ardından başlayacak olan yeni yıllık finansman hedefini ifade eden Yeni Kolektif Sayısallaştırılmış Hedef (New Collective Quantified Goal – NCQGs) önümüzdeki iki hafta boyunca en çok duyacağımız kısaltma olacak.


Söz konusu hedef, kırılgan ülkelerin temiz enerji ve diğer düşük karbonlu çözümleri benimsemelerine ve kötüleşen iklim etkilerine karşı direnç oluşturmalarına yardımcı olmak için elzem. Buna karşılık süren müzakerelere rağmen hâlâ hedefin hacmi, hangi ülkelerin finansman sağlayacağı ve hangi finansman araçlarının kullanılacağı gibi temel belirsizlikler sürüyor. Trilyonlarca dolarlık yatırım seviyesine ulaşan
finansman ihtiyacının, kamu ve özel sektör gibi farklı finansman akış türlerini yansıtan birden fazla hedefle karşılanması da muhtemel. Genel olarak gelişmekte olan ülkeler, finansmanın mevcuttaki kredi ağırlıklı yapısı yerine büyük ölçüde gelişmiş ülkeler tarafından sağlanan kamu fonlarından sağlanan hibeler şeklinde gelmesini; gelişmiş ülkeler ise zengin ve gelişmekte olan ekonomilerin yükün bir kısmını paylaşmasının yanı sıra özel yatırım ve kalkınma bankası reformları gibi diğer kaynaklara daha fazla vurgu yapılmasını istiyor.

  • Kayıp ve Hasar Fonu’nun geliştirilmesi: Filipinler, COP28’de harekete geçirilen Kayıp ve Hasar Fonu’nun yönetim kurulu için hâlihazırda ev sahibi ülke konumunda yer alıyor. ABD’li Ibrahima Cheikh Diong ise ilk İcra Direktörü olarak görevine devam ediyor. 2025 yılına kadar yürürlüğe girmesi beklenen bir kaynak seferberliği planı da dâhil olmak üzere diğer kurumsal düzenlemeler devam ediyor. Bundan sonraki hedef fonun hacminin genişlemesi.


Fakat yukarıda da açıkladığımız üzere,
Kayıp ve Zarar Fonu’na şu anda taahhüt edilen miktar (661 milyon dolar), dünya çapında tahmini kayıp ve zarar ihtiyaçlarının oldukça gerisinde kalıyor. Sadece ABD’de Helene ve Milton kasırgalarının tahmini 55 milyar dolarlık bir hasara yol açtığı düşünüldüğünde, fonun mevcut durumu çok daha iyi anlaşılıyor. Bu nedenle zirve boyunca fona daha fazla taahhütte bulunma çağrısı sürecek. Gelişmekte olan ülkelerden, NCQG altında ayrı bir alt hedef de dâhil olmak üzere, bu konuya daha fazla fon sağlanması için bir baskı oluşturulması bekleniyor.

  • Karbon piyasası kuralları: Paris Anlaşması’nın 6. Maddesi karbon piyasaları için ilkeler ve ülkelerin iklim hedeflerine ulaşmak için işbirliği yapabilecekleri yollar oluşturuyor Fakat 6. Madde’nin işlerliği, kayda değer bir hacme ulaşamaması nedeniyle, hâlâ tartışmalı bir konu. Karbon kredilerinin ticaretine yönelik kurallar, zirvenin bir diğer ana tartışma başlığını oluşturuyor.


Bu aşamada özellikle
Paris Anlaşması’nın 6. Maddesi kapsamında değerlendirilen Paris Anlaşması Kredilendirme Mekanizması (Paris Agreement Crediting Mechanism – PACM) ile kaydedilen projelerde şeffaflık ve çevresel bütünlüğü garanti altına alacak kuralların belirlenmesi öngörülüyor. Bu adım, iklim finansmanını artırması ve iklim eylemini mümkün kılması adına önemli. Aksi takdirde standardizasyon ve uygulama eksikliği, ‘yeşil yıkamaya’ yol açması bağlamında tehlike oluşturuyor. Bu yılın başlarında Bonn’da yapılan iklim görüşmelerinde 6. Madde kapsamındaki bazı konularda ilerlemeler kaydedilmiş olsa da COP29’da kararlaştırılması beklenen detaylı hususlar bulunuyor

  • Uyum tartışmaları: Ulusal politikalar, iklim krizinin yıkıcı etkilerine uyum sağlamak üzere belirli planlar ortaya koyuyor. Fakat uyum çerçevesi, nicel hedeflere veya projelerin iklim finansmanına ilişkin ayrıntıları ortaya koymuyor. COP29, daha spesifik uyum hedefleri belirlenmesi için bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Uyum finansmanı için yıllık olarak 360 milyar dolara ihtiyaç duyuluyor. 2019 yılında bu miktar yaklaşık 18 milyar dolar seviyesinde seyrediyordu.


2021 yılında ülkeler, Glasgow İklim Paktı’nın bir parçası olarak 2025 yılına kadar adaptasyon finansmanını ikiye katlamayı kabul etmişti. Bu hedef doğrultusundaki ilerlemeleri göstermek üzere COP29 tarafından paylaşılacak bir rapor hazırlandığı belirtiliyor. Uyum finansmanının daha esnek, düşük faizli koşullarla sunulması ihtiyacının vurgulanması bekleniyor. Küresel olarak uyum çabalarını hızlandırmayı amaçlayan
Küresel Uyum Hedefi’nin (Global Goal on Adaptation – GGA) nasıl güçlendirileceğinin tartışmaların merkezine alınacağı belirtiliyor.

Uyum finansmanı, NCQG’nin yetki alanı merkezinde kaldığı için, Kayıp ve Hasar Fonu’nda olduğu kadar geniş bir tartışma alanında durmuyor. Öte yandan, fosil yakıt kullanımının sonlandırılması tartışmalarını arka plana taşımak üzere, uyum tartışmalarının gündemde tutulabileceği de tartışılıyor.

Bu dört ana başlık haricinde, COP28’de enerji sistemlerinde fosil yakıtlardan uzaklaşma konusunda atılan adımın nihayete ermesi ve fosil yakıt kullanımını hızlı, verimli ve adil bir şekilde aşamalı olarak nasıl sonlandırılabileceği konusunda somut hedefler belirlenmesi de beklentiler arasında yer alıyor. Öte yandan tarafların yenilenmiş Ulusal Katkı Beyanları’nı (Nationally Determined Contributions – NDCs) Şubat 2025’e kadar sunması bekleniyor. Ülkelerin bu noktada nasıl adımlar atacağı da iki hafta boyunca takip edilecek.

Türkiye’nin COP29 gündemi

Türkiye’nin COP28’deki adımları, iklim kriziyle güçlü bir şekilde mücadele etmek için hazırlanan yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği taahhüdü dâhil birçok deklarasyona imza atmamasına bağlı olarak eleştiriyle karşılanmıştı. Bu durumun fosil yakıt üreticisi olmayan, fosil yakıt ithalatı nedeniyle ciddi cari açık veren, ekonomik kayba uğrayan, üstelik yenilenebilir enerji kaynakları bu kadar zengin bir ülke olan Türkiye’yi COP sürecinde küresel iklim politikalarının ilerlemeci alanlarında daha yapıcı bir pozisyon almaktan geri tuttuğu belirtilmişti. Öte yandan Türkiye, geçtiğimiz yıl, iklim değişikliği kaynaklı afetler için oluşturulan Kayıp Zarar Fonu’ndan yararlanmak istediğini belirtmişti. Buna karşılık Türkiye’nin bu fonun asıl hedefi olan en az gelişmiş ülkeler ve ada devletlerine kıyasla büyük ve güçlü bir ekonomi olduğu, bu nedenle daha fazla iklim finansmanına erişim talebi için bu kanalın doğru olmadığı dile getirilmişti. 

COP29 öncesinde Türkiye’nin iklim diplomasisinde ilerici bir tavır almasını destekleyici gelişmeler bulunuyor. Bunlardan ilki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın “Enerji Dönüşümü Yenilenebilir Enerji 2035” yol haritasında Türkiye’nin 2035’te yenilenebilir enerjide güneş ve rüzgârın kurulu gücünün bugüne göre 4 kat artarak 120 GW’a ulaşacağını belirtmesi. Yaklaşık iki yıl önce 2035’e kadar rüzgâr ve güneş kurulu kapasitesinin 82,5 GW’a ulaşacağını taahhüt eden Ulusal Enerji Planı’ndaki bu güncellemeyi, iklim taahhütleri için bir dönüm noktası olarak değerlendirmek mümkün. 120 GW hedefi, geçtiğimiz aylarda yayınladığımız Kömürden Çıkışın Finansmanı: Türkiye Örneği başlıklı raporumuzla uyumlu bir görüntü çiziyor. Bu bakımdan ortaya koyulan hedefi, kömürden çıkış açısından önemli bir mesaj olarak yorumlamak da mümkün gözüküyor.

Öte yandan COP29’a giderken Türkiye’nin iklim politikalarında belirleyici olacak iki muhtelif gelişme de ayrıca takip ediliyor. Bunlardan ilki COP29’da açıklanacak olan 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi’ni temel alan 2053 Uzun Dönemli İklim Değişikliği Stratejisi ve iklim politikasında dair hukuki zemini oluşturacak İklim Kanunu’na dair tartışmalar. Bu noktada, gerek 120 GW hedefinin COP29’da açıklanacak strateji belgesi ve beklenen İklim Kanunu’nun gerçek anlamda net-sıfır hedefiyle uyumlu bir yön çizmesi, iklime ve topluma fayda sağlaması, ancak planlı bir kömürden çıkış senaryosunu da içeren iddialı ara hedeflerle ile mümkün gözüküyor. Söz konusu hedefler, Türkiye’nin önümüzdeki yıl sunacağı 2035 iklim hedeflerinin mutlak emisyon azaltımını öngörmesi için gerekli koşulları oluşturuyor. Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefiyle uyumlu bir enerji sistemi için bir sonraki adımının başta kömür olmak üzere fosil yakıtlardan uzaklaşmak olması; politika yapım sürecinde yol haritasının katılımcı, bilimsel temellere dayalı olarak hazırlanması gerekiyor. Enerji Bakanlığının 2035 yılında kadar rüzgâr ve güneş kapasitesini 4 katına çıkaracağını belirttiği hedefler, bir diğer taraftan; Türkiye’nin geçen yıl COP28’de imzaya açılan ve bugüne kadar 133 ülkenin imzalamış olduğu, 2030 yılına kadar küresel yenilenebilir kapasitesini 3 katına, enerji verimliliğini ise iki katına çıkarma taahhüdüne imza atmakta daha fazla geç kalınmaması gerektiğini de gösteriyor.

Benzer Yazılar

Devam Et >>
Devam Et >>