SEFiA İklim Gündemi’nin bu sayısında 2023 yılının öne çıkan gelişme ve çalışmalarına yer veriyoruz.
2024 yılı, tüm dünya için iklim krizi karşısında bilimin gösterdiği doğrultuda çok daha iddialı adımların atıldığı ve ekosistemin geleceğine çok daha yüksek umutla bakacağımız bir yıl olsun.
Sağlıklı ve mutlu bir sene dileriz.
- Nasıl? Kömür talebindeki düşüş, önümüzdeki üç yıl içinde devreye girecek olan yenilenebilir enerji kapasitesindeki –yarısından fazlasının Çin’de gerçekleşmesi beklenen– büyük artıştan kaynaklanacak.
- Neden önemli? Rapor, tahmin dönemi boyunca küresel kömür tüketiminde ilk kez bir düşüş öngörüyor. Ancak uluslararası iklim hedeflerine ulaşma yolunda daha sert bir düşüş sağlamak için daha güçlü eylemlere ihtiyaç var.
- Türkiye: 2022’de 400 milyon ton karbon emisyonu ile küresel olarak en çok emisyona sebep olan ülkeler sıralamasında 15. sırada yer alan Türkiye’nin emisyonlarında kömür ilk sırada (167,2 milyon ton CO2) yer alıyor. Onu sırasıyla petrol, gaz ve çimento sektörleri takip ediyor.
- 1,5 derece hedefi: Mevcut emisyon seviyesinde, küresel ısınmanın yaklaşık yedi yıl içinde 1,5 dereceyi sürekli olarak aşma ihtimalinin %50 olduğunu tahmin ediyor.
- Perspektif: Sera gazı emisyonlarının önemli kaynakları olan tarım ve hayvancılık, küresel karbon emisyonlarının yaklaşık 10’da birine doğrudan neden oluyor. Öte yandan, küresel ısınma nedeniyle küresel gıdanın üçte biri risk altında.
- Yol haritası: 2030 yılına kadar besi hayvanlarından kaynaklanan metan emisyonlarının %25 azaltılması, dünyadaki tüm balıkçılığın sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi, herkes için güvenli ve uygun fiyatlı içme suyu sağlanması ve gıda atıklarının yarıya indirilmesi hedefleniyor.
- Isı pompaları: Isı pompası pazarı Avrupa’da 2022 yılında yaklaşık 3 milyon ünite satarak yeni bir rekor kırdı ve %39’luk bir büyüme gösterdi.
- Bir adım geriden: Aralarında SEFiA’nın da bulunduğu iklim ve çevre alanında çalışan sivil toplum kuruluşları geçtiğimiz ağustos ayında yayınladıkları pozisyon belgesinde binalarda yenilenebilir kaynaklara dayalı ısıtma ve soğutma sistemlerine ilişkin görüşlerini/taleplerini paylaşmış ve ısı pompası sistemlerinin deprem bölgesinde kullanımını gündeme getirmişti.
- Öte yandan: Aralarında Almanya, Hollanda ve Fransa’nın da bulunduğu yedi ülke, karbon emisyonuna neden olan enerji santrallerini 2035’e kadar sistemlerinden çıkarma sözü verdi. Bu ülkeler, AB enerji üretiminin neredeyse yarısını oluşturuyor.
- Perspektif: Türkiye, güneşin elektrik üretimindeki payında, daha düşük potansiyel ve yüzölçümüne sahip olan ülkelerin gerisinde kalıyor. Oysa sadece Türkiye’nin çatıları, mevcut güneş kurulu gücünün 10 katına yakın bir potansiyel barındırıyor.
- Ekonomik etki: Çatı üstü elektrik üretimi potansiyeli, Konya’da faturalanan elektrik tüketiminin %113’ünü, Ankara’da %88’ini, İzmir’de %76’sını karşılayabiliyor. Konutların elektrik tarifelerinde verilen finansal teşviklerden 3,6 milyar dolar tasarruf sağlanabiliyor.
- Minimum – maksimum değerler: Kasım 2023’te minimum sıcaklık normallerinin 0,8 derece, maksimum sıcaklık ise normallerinin 4,1 derece üzerinde gerçekleşti.
- Dünya: Yılın ilk 11 ayı için küresel ortalama sıcaklık, 1850-1900 ortalamasının 1.46 derece üstüne çıkarak kaydedilen en yüksek seviyeye ulaştı.
30 Kasım’da başlayan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı (COP28), bir gün gecikmeyle, 13 Aralık’ta sona erdi. SEFiA İklim Gündemi olarak konferansı yayınladığımız son üç bülten ve bir ara değerlendirme yazısı ile takip ettik. Öne çıkan gelişmeleri ve Türkiye’nin konferanstaki konumunu değerlendirdik.
Bu yazıda ise konferans sonrasındaki değerlendirmeleri derleyerek COP28 maratonunu sonlandırıyoruz.
- Nihai anlaşma: Konferans sonunda yaklaşık 200 ülkeden temsilci, küresel fosil yakıt tüketimini azaltmaya başlama konusunda anlaşmaya vardı. Konferansta 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşmak için enerji sistemlerinde fosil yakıtlardan adil, düzenli ve hakkaniyetli bir şekilde geçiş yapılması çağrısında bulunuldu. 2030 yılına kadar küresel olarak yenilenebilir enerji kapasitesinin üç katına çıkarılması, enerji verimliliğinin iki katına çıkarılması, kömür kullanımını azaltma çabalarının hızlandırılması ve karbondan arındırılması zor endüstrilerde uygulanmak üzere karbon yakalama ve depolama gibi teknolojilerin hızlandırılması çağrılarına yer verildi.
- Neden önemli? COP 28, fosil yakıt çağının sona erdiğine işaret etmesi ile ülkelerin fosil yakıtların yerini temiz enerjinin alması gerektiği ve 2050 yılının küresel net sıfır için hedef yıl olduğu konusunda hemfikir olduklarını göstermesi bakımından önem arz ediyor.
Fakat nihai anlaşmada 100’den fazla ülkenin, COP28 anlaşmasında fosil yakıtlardan çıkış talebi kendisine yer bulmuyor. Oysa
gezegeni 1,5 derecelik sıcaklık artışında tutabilmek için sera gazı emisyonlarının 2030’a kadar %42 oranında azalması gerekiyor. En iyimser senaryoda bile ısınmayı 1,5 derece ile sınırlama şansı yalnızca %14.
Finansman ile fosil yakıtlardan çıkış/azaltım tartışmaları ekseninde COP28 birçok eleştiri ile de karşı karşıya:
- Küçük ada devletleri ve gelişmekte olan ülkeler: Küçük Ada Devletleri İttifakı adına açıklama yapan Samoa, karar alınırken, İttifak temsilcilerinin olmamasına tepki gösterdi. Aynı Fikirdeki Gelişmekte Olan Ülkeler Bloğu sözcüsü Bolivyalı Diego Pacheco ise gelişmiş ülkelerin iklim krizine öncülük etmeye ya da yaşam tarzlarını değiştirmeye karar vermediğini söyledi. Paris Anlaşması’ndan bu yana yapılanların eşitsizlik, adaletsizlik ve diğer sorunlara çözüm olmaktan uzak olduğunu belirtti. 100’den fazla ülke, COP28 anlaşmasında petrol, gaz ve kömür kullanımından “aşamalı çıkış” yönünde güçlü bir dil kullanılması için yoğun lobi faaliyetleri yürüttü ancak Suudi Arabistan liderliğindeki petrol üreticisi grup OPEC’in güçlü muhalefetiyle karşılaştı.
- En az gelişmiş ülkeler: En Az Gelişmiş Ülkeler Grubu Başkanı Madeleine Diouf Sarr, alınan kararın fosil yakıtlara ilk referansı içermesi açısından tarihi bir karar olduğunu fakat gerçek emisyon azaltımlarını ve hedeflerini sınırlayabilecek belirsizliklerden endişe duyduğunu söylüyor. Küresel Durum Değerlendirmesi’nin (GST), gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçları ile mevcut finansman arasındaki büyük uçurumun yanı sıra, borç krizi nedeniyle hızla daralan mali alanın altını çizdiğini fakat bu zorluğa inandırıcı bir yanıt veremediğini ifade ediyor.
- Nükleer ve karbon yakalama: Yetersiz fosil yakıtlardan uzaklaşma çağrısına nükleer enerji kullanımı ve karbon yakalama ve depolama gibi teknolojilerin –karbondan arındırılması zor endüstrilerde uygulanmak üzere– hızlandırılması talepleri eşlik etti. Oysa, nükleer enerjiyi yarattığı risk ve maliyet nedeniyle iklim krizinin aciliyeti karşısında gerçekçi bir çözüm olarak değerlendirmek mümkün değil. Öte yandan COP28’de duyurulan yeni bir rapor ise 2050 yılı civarında net sıfır hedeflerine ulaşmak için karbon yakalama ve depolama teknolojisine aşırı bağımlılığın, enerji verimliliği ve elektrifikasyona dayalı bir rotaya kıyasla en az 30 trilyon dolar daha pahalıya geleceği konusunda uyarıda bulunuyor. Bu teknolojilerin fosil yakıtların ömrünü uzattığını göz önünde bulundurmak gerekiyor.
- Uyum çalışmalarının finansmanı: COP28’de önemli gündem maddelerinden uyum çalışmalarının nasıl finanse edileceği henüz cevaplanmış değil. Geçmişte kaçırılan mevcut yıllık 100 milyar dolar hedefinin süresi 2025’te doluyor. Gelecek yıl iklim finansmanı hedefi üzerinde anlaşmaya varılacak olmasının daha sıkı eylemlere yönelik baskı kurma ihtiyacını sekteye uğrattığı belirtiliyor. Uyum için yıllık finansman açığının, 2017-2021 döneminde sağlanan 25 milyar dolarla karşılaştırıldığında 366 milyar dolara kadar çıktığı duyuruluyor.
Türkiye bu dönüşümün neresinde?
Türkiye COP28’de iklim kriziyle güçlü bir şekilde mücadele etmek için hazırlanan yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği taahhüdü dâhil birçok deklarasyona imza atmadı. Türkiye’de iklim değişikliği alanında çalışan STK’lar, yayınladıkları basın açıklamasında hem konferansı hem de Türkiye’nin konumunu değerlendirdi:
- COP28: COP28’de, ülkelere zayıf bir ifadeyle de olsa enerji sistemlerinde fosil yakıtların kullanımından uzaklaşmaları çağrısında bulunuldu. Küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi devrimi öncesine göre 1,5 derecede sınırlandırmaya ilişkin küresel hedef netleştirildi. Diğer yandan, karar metninde finansman eksikliği ve çözümü öteleyen nükleer, karbon depolama, geçiş yakıtı gibi yanlış çözüm önerilerinin yer alması fosil yakıtlardan tam anlamıyla uzaklaşmanın önünde engel teşkil ediyor.
- Türkiye: Türkiye ise iklim değişikliği kaynaklı afetler için oluşturulan Kayıp Zarar Fonu’ndan yararlanmak istediğini belirtti. Öte yandan dünyanın en gelişmiş 20 ülkesi (G20) arasında bulunan Türkiye, dünyada en çok sera gazı salan 15. ülke ve ulusal sera gazı emisyonlarını 2030’a kadar %30’dan fazla artırmayı öngören iklim hedefini henüz güncellemedi. 2053 yılında net sıfır emisyonlu ülke olma vizyonu bulunan Türkiye sera gazı emisyonlarını bir an önce azaltmaya başlamalı ve 2030 yılına kadar, 2020 yılına kıyasla en az %35 mutlak emisyon azaltımı hedeflemeli. Öte yandan, COP28’de çok sayıda ülkenin imza attığı ancak Türkiye’nin yer almadığı çok sayıda girişim bulunuyor.
Türkiye’nin 2022 yılı sonunda açıklanan Ulusal Enerji Planındaki yenilenebilir kapasite hedefleri yalnızca 5 yıl önce açıklanan Milli Enerji ve Maden Politikası hedeflerinin çok üzerinde. Fakat güneş kapasitesinde 3 kat, rüzgar kapasitesinde 1,5 kat daha yüksek kurulum hedefleyen Türkiye COP sürecinde küresel iklim politikalarının ilerlemeci alanlarında daha yapıcı bir pozisyon almaktan geri duruyor. Fosil yakıt üreticisi olmayan, fosil yakıt ithalatı nedeniyle ciddi cari açık veren, ekonomik kayba uğrayan, üstelik yenilenebilir enerji kaynakları bu kadar zengin bir ülke olan Türkiye fosil yakıtlardan kademeli çıkış kararını desteklemek konusunda çekingen ve olumsuz bir tavır sergiliyor.
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) ve Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) tarafından hazırlatılan “Adana-Tufanbeyli Enerji Geçişinde Sosyal Kırılganlık Analizi” başlıklı rapor, enerji geçişinde sosyal ve ekonomik etkileri dikkate alan ve sosyal adaleti gözeten kapsamlı stratejiler oluşturulabilmesi için kömürlü termik santraller ile enerji üretimi ve kömür üretimi faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelerin sosyal kırılganlık bakımından avantajlı ve dezavantajlı yönlerini inceliyor.
- Kömürden adil çıkış mümkün: Kömür ekonomisinin yoğun olduğu iller arasında, pek çok gösterge açısından sosyal kırılganlığın en yüksek olduğu Adana’da Tufanbeyli ilçesini merkeze alan çalışmanın sonuçlarına göre ilçede ekonominin çeşitlendirilmesi, girişimciliğin desteklenmesi, mesleki eğitim, ulaştırma altyapısının iyileştirilmesi gibi önlemlerle kömürden adil bir çıkış mümkün.
- Nasıl? 2053 net sıfır vizyonunu gerçekleştirmek için, ulusal ölçeğin yanında, bölgesel ölçekte de dönüşüme ihtiyaç duyuluyor. Bunu başarmak için ise katılımcı ve sosyo-ekonomik farklılıkları gözeten bir planlama ile bölge halkının dönüşümü destekleyici paydaşlar olarak konumlandırılması gerekiyor.
Raporda öne çıkan bulgular
Kömür sektöründe çalışanların gelirleri görece düşük. Fakat sektör, düzenli ve güvenceli gelir sağlaması bakımından önemseniyor: Tarım sektörü, Tufanbeyli’nin kırsal mahallelerinde öncelikli geçim kaynağı olarak öne çıkıyor. Tarımın hemen ardından Tufanbeyli istihdamının %19,2’sini kapsayan kömür (maden ve termik santral çalışanları) geliyor. İlçe nüfusunun yaklaşık % 10’unu oluşturan kömür çalışanları bölge halkının geri kalanına göre daha düşük gelir elde ediyor. Ancak tarım, esnaflık gibi ilçede yaygın diğer iş kollarına göre daha düzenli ve güvenceli gelir sunan kömür sektörü ilçe ekonomisine katkısı bakımından önemseniyor.İlçedeki enerji geçişinde sosyal kırılganlığı artıran bir diğer unsur ise sektöre bağımlı nüfusun yüksek olması: Bununla beraber, kömür çalışanlarının yaşadığı hanelerde % 90,1 ile adı geçen sektör öncelikli geçim kaynağıyken bu hanelerin tamamında en yüksek gelir getiren kişi kömür çalışanının kendisi oluyor. Santral ve madenlerin yarattığı istihdamın yerini alacak alternatif bir sektörün bulunmaması enerji geçişini zorlaştıran en önemli unsur olarak öne çıkıyor. İlçe genelinde eğitim düzeyi de bir başka dezavantaj olarak dikkat çekiyor. Tufanbeyli genelinde ön lisans ve üzeri eğitime sahip olanların oranı (%4,5) Adana merkezine göre daha düşük.Bu noktada, kömür çalışanlarının güvenceli ve maaşlı işlerinden vazgeçmek istemeyecekleri, mevcut kömür bağımlılığı nedeniyle ekonomik faaliyetlerin çeşitlenemediği ilçede istihdam, eğitim, erken emeklilik veya yatırım imkânları yaratılmadan kömürden çıkışın yüksek işsizlik ve gençlerin zorunlu olarak başka illere göçmesi ile sonuçlanacağı tahmin ediliyor.Fakat çalışma, kömür çalışanlarının, mevcut işlerinden memnuniyeti görece yüksek olsa da yeni iş imkânının aynı şartları sağlaması hâlinde işlerini değiştirme konusunda büyük bir dirence sahip olmadığını da gösteriyor: Tufanbeyli’de her 4 kişiden 3’ünün imkân olsa tercih edecekleri iş kolunun esnaflık olması ise bölge halkı ve kömür çalışanlarının girişimciliğe yatkın bir yapıya sahip olduklarını gösteriyor. Bu durumun enerji geçişinde değerlendirilebilecek bir seçenek oluşturabileceği vurgulanıyor. Ayrıca bölgedeki en büyük istihdam oranına sahip olan tarım sektörünün desteklenmesi de çözümün bir parçası olarak sunuluyor. Çalışma ayrıca, ulaşım altyapısının geliştirilmesi hâlinde eğitime erişimin güçlenebileceğine; tarım ürünleri nakliyesinin kolaylaşmasıyla rekabet avantajının da artabileceğine dikkat çekiyor. Sektörel çeşitliliğin artırılması, çalışanların beceri setlerinin geliştirilmesi ve geçiş sürecine yönelik mali desteklerin planlanması da, çalışmada öne çıkan diğer öneriler.