Yazı: Taylan Kurt
Bakü’de düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı (COP 29) geride kaldı. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: İklim eyleminin iklim krizini önleyecek düzey ve hızda olmadığı bir gerçek. Paris Anlaşması’nın iklim hedefleriyle uyumlu bir stratejik dönüşümle sonuçlanması beklenen COP29, geçtiğimiz yılın fosil yakıtlardan uzaklaşma ve önümüzdeki on yılda yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkarma taahhüdünü temel alacak adımları atmayı başaramadı. Eleştiriler, finansman tartışmalarının da ötesinde, küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandıracak somut planlar ve adaptasyonla kayıp ve zarar fınları için kapsamlı destek sunulmaması üstüne.
Zirve boyunca gelişmekte olan ülkelerin yıllık 1.3 trilyon dolarlık iklim finansmanı ve Çin ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin fon sağlayan ülkeler arasına dâhil edilmesi talebi gündemdeydi. Fakat bu talepler, gelişmiş ülkeler tarafından hem kamu hem de özel sektörün katkılarından oluşan daha mütevazı bir mali hedef talebiyle karşılık gördü. Odağına iklim değişikliğiyle mücadelede gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz olduğu düşünülen yıllık 100 milyar dolarlık finansman hedefinin yenilenmesini alan COP29’da, finansman sağlanması adına, iki önemli gelişme öne çıktı:
- 300 milyar dolar İklim finansmanı: 2035 yılına kadar gelişmiş ülkelerin hibe ve düşük faizli kredi olarak yılda 300 milyar dolar finansman sağlama teklifi kabul edildi. Fakat birçok gelişmekte olan ülke bu miktarın çok düşük ve 2035 tarihinin ise çok geç olduğunu dile getirdi.
- Karbon kredileri: ülkelerin emisyonlarını dengelemek ve bunları bir piyasada ticarete açmak için karbon kredileri oluşturmaya başlamasına olanak tanıyan bir anlaşmaya varıldı. Kayıt sistemi ve şeffaflık yükümlülükleri gibi belirsizlikleri içermekle birlikte; anlaşmayla karbon dengelemedeki artışın iklim mücadelesine yardımcı olacak yeni projelere milyarlarca dolar çekilmesine yardımcı olması bekleniyor.
COP29’daki çetrefilli finans gündemine daha yakından baktığımızda hangi tartışmalar öne çıkıyor? İklim finansmanında nasıl bir yol izleneceği ve finansman miktarı üstüne değerlendirmelere göz atalım.
Beklentiler ne yöndeydi?
Gelişmiş ülkelerin daha yoksul ülkelere –2025 yılında süresi dolacak olan– yılda 100 milyar dolar sağlama hedefi, iki yıl gecikmeyle 2022’de karşılanmıştı. COP29’da yeni bir küresel iklim finansmanı için anlaşmaya varılması –ekonomik kriz, savaşlar ve ABD ile Arjantin’in iklim diplomasisindeki konumu göz önünde bulundurulduğunda– bir zorunluluk olarak değerlendiriliyordu. Müzakerelerde yeni hedefin yapısı, Çin gibi ülkelerin daha zengin çekirdek bağışçılar arasında sayılıp sayılmayacağı ve ülkelerin ne ölçüde hibe veya kredi şeklinde finansman sağlaması gerektiği tartışıldı.
İklim Finansmanı Bağımsız Üst Düzey Uzman Grubu’nun (The Independent High-Level Expert Group on Climate Finance – IHLEG) yayınladığı “Raising ambition and accelerating delivery of climate finance” başlıklı rapor, finansman müzakereleri süresince temel referans metni oldu.
- Rapora göre gelişmekte olan ülkelerin 2030’a kadar her yıl 1 trilyon dolar, 2035’e kadar ise 1,3 trilyon dolar iklim finansmanına ihtiyacı bulunuyor. Çin dışındaki gelişmekte olan ülkeler için 2030’da öngörülen yatırım ihtiyacı, yılda yaklaşık 2,4 trilyon dolar –Paris hedeflerine ulaşmak için gerekli olan yatırım– seviyesine ulaşıyor.
- “Büyük bir yatırım hamlesini destekleyecek finansmanın geniş ve hızlı bir şekilde artırılması ancak tüm finansman havuzlarının kullanılmasıyla sağlanabilir.” ifadesine yer verilen raporda; 2030 yılına kadar çok taraflı kalkınma bankalarından sağlanan finansmanının üç katına, iki taraflı finansmanın 2030 yılına kadar en az ikiye katlanarak 100 milyar dolara çıkarılması ve kaynakları arasında gönüllü karbon piyasaları ve uluslararası vergiler olan imtiyazlı finansmanın 2030’a kadar 150 milyar dolara çıkarılması öneriliyor.
Çin dışındaki gelişmekte olan ülkeler için gerekli finansmanın seferber edilmesi
(Yıllık milyar $, parantez içinde mevcut duruma göre artış)
* Hanehalkı tasarrfularını içerir.
** Bu özel finansmanın önemli bir kısmı doğrudan ve dolaylı olarak çok taraflı kalkınma bankaları, diğer kalkınma finansmanı kurumları ve iki taraflı finansman tarafından sağlanacaktır.
*** Çok taraflı iklim fonları dahildir.
Kaynak: IHLEG (2024) Raising ambition and accelerating delivery of climate finance
Öte yandan iklim finansmanına yönelik beklentilerde geniş bir konsensus sağlandığını da söylememiz gerek. (i) G20 Liderler Zirvesi, COP29 süresince bir araya geldi. Oy birliğiyle onaylanan nihai bildiride de trilyon dolara varan iklim finansmanının hızlı bir biçimde sağlanması gerektiği kabul edildi. (ii) Kayıp ve Zarar İşbirliği (Loss and Damage Collaboration – L&DC) COP başkanlığına ve zirveye katılan bakanlara sunduğu açık mektupta, hibe ve yüksek imtiyazlı finansman olarak sunulan azaltım, uyum ve kayıp ve zarar finansmanı için yılda en az 1,3 trilyon dolar sağlayan bir NCQG talep etti. (iii) Çok taraflı kalkınma bankaları: Dünya Bankası tarafından yayımlanan bir notta çok taraflı kalkınma bankalarının 2030 yılına kadar düşük ve orta gelirli ülkelere –42 milyar doları uyum çalışmalarına ayrılmak üzere– yılda 120 milyar dolar finansman sağlayabileceği vurgulandı. Bu rakam, düşük ve orta gelirli ülkeler için 2023’te harekete geçirilen 74,7 milyar dolarlık kolektif iklim finansmanından daha fazla. (iv) Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’ten gelen açıklamada çok taraflı kredi kuruluşlarının, nakit sıkıntısı ve not indirimine yol açmadan toplu olarak yaklaşık 480 milyar dolar borç sağlayabileceği belirtildi.
Finansman nasıl sağlanacak?
Peki, iklim finansmanı nasıl sağlanacak? Zirve boyunca bu konuya dair iki önemli çalışma paylaşıldı:
İlki, niceliksel iklim finansmanı hedeflerine nasıl ulaşılacağına, finansmanın kalitesini de dikkate alarak da odaklanan, Doğal Kaynakları Koruma Konseyi’nin (the Natural Resources Defense Council – NRDC) hazırladığı modeli anlatıyor. OECD verilerine göre 2013 yılında gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere sağlanan 52,4 milyar dolarlık iklim finansmanı 2021 yılında 89,6, 2022 yılında ise 115,9 milyar dolar seviyesine yükseliyor. Fakat 100 milyar dolarlık hedefe yönelik bu iklim finansmanının üçte birinden daha azı uyum çabalarına yönlendiriliyor. Kamu iklim finansmanının yaklaşık %70’i kredi olarak sağlanıyor. Düşük gelirli ülkeler daha fazla hibe finansmanı alıyor (%64), ancak diğer gelişmekte olan ülkeler için krediler, alınan toplam finansmanın %80’inden fazlasını oluşturuyor. Böylece devletlerin borç yükleri potansiyel olarak daha da kötüleşiyor.
Modelde, çok taraflı kalkınma bankalarının finansmanı ağırlıklı olarak kredilerden oluşurken, iki taraflı kurumlar ve çok taraflı iklim fonlarıyla hem hibe hem de hibe dışı araçların sağlanması gibi alternatif öneriler sunuluyor. Yenilikçi vergilerin, hibeye dayalı yeni kaynaklar yaratma vaadi sunduğu belirtiliyor. Mevcut özel finansman öncelikle piyasa oranlarında sunulan kredilere yönelikken, niteliksel kriterler veya alt hedeflerle finansmanın ihtiyaç duyulan alanlara yönlendirilmesi bekleniyor.
İklim finansmanını mevcut seviyelerin çok ötesine ölçeklendirmek için model bileşenlerinin görselleştirilmesi
Kaynak: NRDC (2024) Getting from here to there: Scaling ıp climate finance for the NCQG
İkinci olarak, UN Climate Summit’in IHLEG raporundaki finansman aşamalarını basamaklar halinde görselleştiren değerlendirmesi, 1.3 trilyon dolarlık iklim finansmanının nasıl toplanacağına dair kolay anlaşılabilir bir kaynak sunuyor.
Merdivenin ilk ve en büyük basamağını , emisyon salımında tarihsel sorumluluğu bulunan ülkeler tarafından sağlanan kamu iklim finansmanı oluşturuyor. Bir diğer önemli basamak, çok taraflı kalkınma bankalarının katkısı. Çok taraflı kalkınma bankalarının potansiyellerini yeterince kullanamadıkları görüşü COP boyunca tartışılan önemli konulardan biriydi. Çok taraflı kalkınma bankalarından beklenen, ülkelerin borçlarının hafifletilmesine yönelik çözümlerin geliştirilmesine yönelik küresel çabalara daha fazla dâhil olmaları. Çünkü birçok gelişmekte olan ekonomi için, faiz oranları yükseldikçe borç geri ödeme yükü, iklim finansmanından elde edilen gelirin oldukça üstüne çıkıyor. Kaynakların çeşitlendirilmesi, bu adımı destekleyen en önemli faktörlerden biri. Çin’in COP29’ta, gelişmekte olan ülkelere verdiği desteği ilk kez bir “iklim finansmanı” olarak tanımlaması, bu kapsamda önemli bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Merdivenin dördüncü basamağında yenilikçi finansman kaynakları örneklendiriliyor. Toplamı 1.6 trilyon doları bulan öneriler arasında borsa işlemleri üzerinden %0.1 oranında küresel bir vergi alınması (418 milyar dolar), deniz taşımacılığından salınan karbondioksit tonu başına 100 dolar vergi alınması (80 milyar dolar) ve G20’nin servet vergisi önerisi (250 milyar dolar) gibi öneriler sıralanıyor. Bu öneriler mevcut potansiyeli ortaya koyması bakımından önemseniyor. Merdivenin en tepesinde ise özel finansman yer alıyor. 210 trilyon dolardan fazla varlığın yönetildiği bu alanda iklim finansmanına yapılan yatırım çok küçük bir paya sahip. Hükümetlerin özel finansmanı harekete geçirmek için rolüne vurgu yapılıyor. Tahminler, özel sektörün harekete geçirilmesiyle 2035 yılına kadar iklim eylemi için 650 milyar dolar kaynak yaratılabileceğini gösteriyor.
COP29 finansman merdiveni
Kaynak: unclimatesummit (2024) The COP29 finance staircase
COP29’da öne çıkan diğer finansman gelişmeleri
- Avrupa Birliği ülkelerinin yoksul ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelesine yardımcı olmak için yıllık –beklentileri karşılamaktan uzak olsa da– 200 milyar ila 300 milyar dolar arasında yeni bir küresel finansman hedefini tartıştığı aktarıldı.
- Uyum Fonu’na 2023 yıl sonu itibarıyla 26 ülkeden toplam 1,7 milyar dolar katkı sağlanmıştı. Almanya, uyum finansmanını iki katına (60 milyon euro) çıkarma taahhüdünde bulundu. Fransa, iklim finansmanının %30’unu 2025 yılına kadar adaptasyona ayırma taahhüdünü açıkladı ve bunun için 2 milyar euro ayırdı. ABD, finansmanı artırmayı vurguladı ve uyum finansmanı için yıllık 3 milyar dolarlık taahhüdünü yerine getirdiğini duyurdu.
- OECD ülkeleri yıllık 41 milyar dolarlık yurt dışı petrol ve gaz faaliyetlerine sağlanan kamusal ihracat kredilerine son verebilecek bir anlaşmayı müzakere etti. AB, İngiltere, Kanada, Norveç, Yeni Zelanda ve Avustralya’nın da aralarında bulunduğu OECD ülkelerinin çoğunluğunun, petrol ve doğalgaz ihracatının finansmanını sona erdirmeye yönelik bir öneriyi halihazırda desteklediği ve bir anlaşmaya hazır olduğu belirtildi. Anlaşmanın arka planında, kredi kuruluşlarının kömür projelerini finanse etmesini yasaklayan mevcut kuralların genişletilmesine yönelik çalışmalar bulunuyor. Fakat, Güney Kore ve Türkiye’nin bu meseleye dair konumu tartışma yarattı.
- Çin 2016’dan bu yana, 24,5 milyar dolardan fazla proje fonu sağlayarak diğer gelişmekte olan ülkeleri iklim değişikliğiyle mücadelede güçlü bir şekilde desteklediğini belirtti. Çin ilk kez gelişmekte olan ülkeler için iklim finansmanına, özellikle Güney-Güney işbirliği yerine, tedarik ve harekete geçirme bağlamında atıfta bulundu. Çin’in 2013-2022 yılları arasında iklim finansmanı tedariğinin yıllık ortalama 4,5 milyar dolara yakın olduğu tahmin ediliyor. Bu açıklama, finansman konusunda önemli bir destek sunması ve hatta ABD’nin yerini alması bakımından önemseniyor.
Öte yandan:
- Küresel olarak petrol ve gaz şirketlerinin 2018’den bu yana elde ettiği yıllık kâr 3,5 trilyon dolar seviyesinde.
- Joe Biden yönetimi (IRA dâhil olmak üzere) ABD’de 200 milyar doların üzerinde temiz enerji yatırımı üretti. Trump’ın bu girişimleri sekteye uğratması, vergi gelirlerinin kaybına ve 50 milyar dolara kadar ihracat kaybına yol açabilir.
Problem nerede?
İklim finansmanına dair tartışmalar oldukça çetrefilli. Bunun öncelikli nedenleri arasında iklim finansmanının tanımına, muhasebesinin tutarlı veya şeffaf olmasına dair belirsizliklerin hâlâ sürmesi bulunuyor. Kredilere bağımlılığın iklim finansmanı akışlarını şişirmesi, ülkelerin finansman taahhütlerini gerçekleştirmek üzere somut adımlar atmaması da diğer önemli etkenler olarak öne çıkıyor.
Halihazırda ‘gelişmiş’ olarak sınıflandırılan ve iklim finansmanını sağlamakla yükümlü olan sadece 24 taraf bulunuyor. Buradaki esas problem ise gün sonunda bu taraflardan bağlayıcı/somut nitelikte fon sağlamak yerine fonları harekete geçirmelerinin istenmesi ve taraflara özel sektörden yararlanma esnekliği tanınması. Ayrıca gelişmekte olan kırılgan ekonomiler için finansman kadar finansmanın niteliği de (hibe ya da kredi olarak sağlanması) önem arz ediyor.
Finansman yükünün büyük ölçüde özel sektöre bırakılması bir risk. İklim eylemine yatırım yapmak için ortaya çıkan açık, giderek artıyor ve daha fazla gecikmenin, ileride daha ağır bir maliyetle sonlanması bekleniyor. Eylemin geciktirilmesinin maliyetinin küresel ekonomiye maliyetinin 2070 yılına kadar 178 trilyon dolara ulaşması, eyleme geçmenin yan faydalarının ise küresel gelirde 2030 yılına kadar %15-18’lik bir artışa yol açması bekleniyor. Öte yandan, karbon kredileri anlaşmasının tam olarak işler hâle gelmesiyle ulusal iklim eylem planlarının uygulanmasının maliyetini yılda 250 milyar dolar azaltabileceği tahmin ediliyor. Bu aşamada, iş dünyasının yenilikçi finansman odaklarını teşvik ederek finansmanı artırmak üzere etkisini de yadsımamak gerekiyor.
Sonuç olarak COP29, önemli sonuçlarının yanında, iklim finansmanındaki mevcut eşitsizliklerin giderilmesi gerektiğini ve daha kararlı bir yaklaşımın elzem olduğunu ortaya koyuyor.