Bugün, 3 Mart 2025.
SEFiA İklim Gündemi’nin yeni sayısına hoş geldiniz…
Bu sayıda İklim Ağı’nın İklim Kanunu değerlendirmesine yer veriyoruz. SEFiA’nın “ABD’de Yeni Dönem: Trump’ın İklim Politikaları Bundan Sonrası İçin Ne İfade Ediyor?” başlıklı yazısını inceliyoruz.
Yorum ve geri dönüşlerinizi bekliyoruz!
Keyifli okumalar,
Uluslararası enerji düşünce kuruluşu Ember’in Türkiye’de güneş ve rüzgâr enerjisi kapasitesinin artırılmasında Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) modelini ve gelecek fırsatlarını incelediği değerlendirmesine göre; Türkiye, geçen yıl sonunda güncellenen YEKA yönetmeliği ve şartnamesiyle, yenilenebilir enerji projelerinin hayata geçirilmesini hızlandırmayı ve YEKA modelini yatırımcılar için daha cazip hale getirmeyi amaçlıyor.
İletim bedeli muafiyeti: Yeni düzenlemeler kapsamında YEKA projeleri için iletim bedeli muafiyeti sağlanıyor ve santrallerin yanına kurulu güç kadar batarya depolama sistemi eklenmesine izin veriliyor.
Süper izin: Türkiye, “süper izin” adı verilen mekanizmayla izin sürelerini dört yıldan iki yılın altına düşürmeyi hedefliyor. Böylece Türkiye’nin esnek elektrik satış seçenekleri sunarak ve ulaşılabilir yerlilik oranları belirleyerek, YEKA projelerini en kısa sürelerde hayata geçirmesi potansiyeli bulunuyor. Yapılan iyileştirmelerin yatırımcının ilgisini çekebileceği öngörülüyor.
SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nin hazırladığı “SKDM ve Türkiye: Sektörel Etkileşimler, Fayda ve Maliyetler” isimli raporunda, SKDM sektörleri açısından karbon fiyatlandırması/vergisi uygulanmadan da ihracatın toplam maliyetinin, toplam faydasından yüksek olduğu vurgulanıyor. Yüksek maliyetlerin yapısal dönüşümle düşürülmesi tavsiye ediliyor.
Yeşil dönüşüm: Yapısal dönüşümde teknoloji ve iş modeli değişiklikleri kadar yeşil dönüşüm boyutuna da dikkat çekiliyor. Dönüşüm süreci için her sektörde ihtiyaçların belirlenmesi ve özellikle destek mekanizmalarının tasarlanması tavsiye ediliyor.
Öneriler: SKDM sektörlerinde güçlü bir yapısal dönüşümün gerektiği vurgulanırken bu süre içinde ekonomik maliyetleri azaltma, verimliliği artırmaya yönelik sanayi, ticaret ve karbonsuzlaşma eylemlerinin hayata geçirilmesi öneriliyor.
Yeşil İklim Fonu (GCF), 686,8 milyon dolarlık finansmanı onayladığını duyurdu. Diğer finansman ortaklarının da katkısıyla beraber 42 ülkede 11 proje için toplamda 1,5 milyar doların harekete geçirilmesi ve ve 115 milyon kişiye destek sağlanması hedefleniyor.
Bir adım geriden: GCF’nin yatırımlarının büyük kısmı, yaklaşık %38’i, Afrika’da bulunuyor. %32’si Latin Amerika ve Karayipler’e yönlendirilirken %27’si ise Asya Pasifik’te. Doğu Avrupa, Orta Asya ve Orta Doğu ise %3’lük paya sahip.
Japonya, yeni iklim politikası kapsamında, sera gazı emisyonlarını 2035 yılına kadar 2013 seviyelerine göre %60, 2040 yılına kadar ise %73 azaltmayı hedefliyor. 2030 hedefini ise güncelleyerek %46’lık bir azaltım amaçlıyor. Revize edilen enerji politikası, 2040 mali yılına kadar Japonya’nın elektrik arzının %50’sini yenilenebilir enerji kaynaklarının oluşturmasını planlıyor.
Nükleer enerji: Nükleer enerji, 2023 yılında Japonya’nın elektrik arzının yalnızca %8,5’ini oluşturuyordu. Yeni hedef, bu oranı %20’ye yükseltmek. Yeni enerji planı, yeni nesil reaktörlerin inşası çağrısında bulunuyor.
21 Şubat’ta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) sunulan İklim Kanunu teklifi, 26 Şubat’ta Çevre Komisyonu’nda kabul edildi.
Türkiye’nin iklim alanında çalışan 15 sivil toplum kuruluşunu bir araya getiren İklim Ağı, TBMM’ye sunulan ilk İklim Kanunu teklifine dair yaptığı açıklamada eksikliklere dikkat çekerek kanun teklifinin yeniden düzenlenmesini talep etmişti.
Hem doğayı, hem insanları hem de iklimi koruyan bir yaklaşım için İklim Ağı:
Şeffaf, sivil toplumu sürece dâhil eden ve hesap verebilir,
Sera gazı emisyonlarını bugünden itibaren azaltmayı hedefleyen,
Fosil yakıtları yerin altında bırakan,
Biyolojik çeşitliliği ve doğal sistemleri koruyan,
Adil geçiş mekanizması oluşturan bir İklim Kanunu talep ediyor.
İklim Ağı’nın kanun teklifine dair yeniden düzenlenmesini talep ettiği eksiklikler ise şu şekilde:
Sivil toplum yok, denetim yok! İklim Kanunu sadece çevreyle ilgili bir düzenleme değil, aynı zamanda ülkenin ekonomik ve sosyal geleceğini de belirleyecek kritik bir adım. Ancak, kanun teklifi hazırlanırken bilim insanlarının ve iklim alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) görüşlerine başvurulmadı. Ayrıca, STK’lara teklif edilen kurul ve mekanizmalarda da yer verilmedi. Bu hâliyle teklif, iklim politikasında denetim ve şeffaflık sağlamaktan uzak kalıyor.
İklim değişikliğine neden olan sera gazlarını azaltmıyor. Bilim insanları, küresel sıcaklık artışını 1.5°C ile sınırlamak için emisyonların bugünden itibaren hızla azaltılması gerektiğini söylüyor. Ancak kanun teklifinde, sera gazı emisyonlarını bugünden itibaren azaltmayı taahhüt eden mutlak bir azaltım hedefi bulunmuyor. Türkiye’nin sera gazı emisyonlarını hangi seviyeye kadar ve hangi hızla azaltacağı net bir şekilde ortaya konmuyor.
Kömür gaz petrol tüketimini bitirme hedefi yok. İklim değişikliğiyle mücadelede en önemli adım fosil yakıtların terk edilmesi. Ancak kanun teklifi, kömür, petrol ve gaz kullanımının sonlandırılmasına dair bir hedef içermiyor. Bunun yerine, azaltım yöntemleri olarak henüz uygulanabilirliği kanıtlanmamış karbon yakalama ve depolama gibi teknolojileri vurguluyor ve bu teknolojilerin gelişmesine dayanarak iklim değişikliğiyle mücadeleyi erteliyor.
ETS, emisyon azaltımına hizmet etmeyecek. Teklif, esasen emisyon ticaret sistemini (ETS) düzenlemeye odaklanıyor. Ancak, sera gazı emisyonlarının azaltımını hedeflemeden devreye alınacak bir ETS, düşük karbon fiyatlarının oluştuğu, sığ bir emisyon piyasasına dönüşme riski taşıyor. Ayrıca, mevcut teklifle önerilen “denkleştirme” yöntemiyle tesisler, emisyonlarını azaltmak yerine fidan dikmek gibi uygulamalarla emisyon bedeli ödemekten kaçınabilir.
Adil geçişin adı var, mekanizması yok. Kömürlü termik santraller gibi fosil yakıta dayalı sektörlerin kademeli olarak ortadan kalkmasıyla etkilenecek çalışanlar ve geçimi bu sektörlere dayalı olan hane halklarının mağdur olmaması için adil bir geçiş mekanizması kurulması gerekiyor. Ancak kanun teklifinde adil geçiş kavramı yer alsa da, buna yönelik somut bir mekanizma sunulmuyor.
Gelirler şirket değil, toplum yararına kullanılmalı ETS’den elde edilecek gelirlerin çalışanlar ve hane halkları yararına kullanılmasına yönelik bir düzenleme bulunmuyor; gelirler yalnızca özel sektörün yeşil dönüşümüne ayrılıyor. Oysa iklim adaletinin bir gereği olarak iklim değişikliğinin etkileri (taşkınlar, fırtınalar, orman yangınları vb.) nedeniyle bireylerin maruz kaldığı kayıp ve zararların karşılanmasına yönelik bir mekanizma tanımlanması ve bu mekanizmanın ETS gelirleriyle finanse edilmesi gerekiyor.
Donald Trump, 20 Ocak 2025 Pazartesi günü Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) 47. Başkanı olarak görevine başladı. Başta ekonomi, dış politika ve çevre olmak üzere, birçok başlık altında başkanlık kararnameleri yayınladı. Trump’ın aldığı ilk kararlar ve yemin töreninde yaptığı açıklamalar tüm dünyada yeni, oligarşik bir dönemin başlangıcı olarak yorumlanıyor. Seçim dönemi boyunca Trump’ın yenilenebilir enerji ve iklim politikaları alanında Biden döneminin tüm kazanımlarını geriye döndürmeye yönelik açıklamaları takip edildi, değerlendirmeler yapıldı. Fakat artık ABD’nin iklim alanındaki agresif uygulamalarının hayata geçirildiği ve hem fosil yakıt endüstrisinin hem iklim hareketinin reaksiyonlarının tartışmaya açıldığı bir dönemin resmen içindeyiz.
ABD’nin iklim politikaları neden önemli?
Trump, seçmenlerini ülkenin karmaşık problemlerini sıra dışı gözüken politikalarla aşabileceğine inandırsa da 2024 küresel olarak kayıtlara geçen en sıcak yıl ve ortalama küresel sıcaklığın sanayi öncesi seviyenin 1,5 derece üstüne çıktığı ilk takvim yılı olarak teyit edildi ve yıl boyunca günlük, aylık ve yıllık sıcaklık rekorları belgelendi. ABD, Çin’le birlikte tarihsel emisyonlardan en yüksek derecede sorumlu iki ülke arasında yer alıyor ve 2024 yılı itibarıyla da küresel emisyonların %13’ünden sorumlu. Fakat Trump, hem iklim aciliyeti hem de ülkenin emisyonlardaki tarihsel sorumluluğuna karşılık, ikinci döneminde enerji bağımsızlığı adına hidrokarbon çıkarımına öncelik vereceğini yemin törenindeki “drill baby drill” sözleriyle de açıkça belirtiyor. Atacağı adımlar, ülkenin iklim değişikliğiyle mücadeledeki en büyük kamu yatırımı Enflasyonu Azaltma Yasası’nın (The Inflation Reduction Act – IRA) 2050 yılına kadar 5 trilyon doların üstüne sağlayacağı küresel ekonomik faydadan ve küresel iklim diplomasisinde üstlendiği öncü rolden vazgeçeceği anlamına geliyor.
ABD’nin iklim politikası kararları, öngörülemezliği ve taşıdığı büyük etki nedeniyle, önceki döneme kıyasla çok daha büyük önem arz ediyor. Gelişmelerin ulusal düzeyin ötesinde tüm dünyadaki etkisi, özellikle başta Avrupa Birliği ve Çin olmak üzere birçok ülkedeki siyasi dönüşüm çerçevesinde daha karmaşık bir hâl alıyor. İklim politikaları azaltım, uyum ve finansman alanlarındaki eksikliklerine/ihtiyaçlarına ek olarak yeni dönemde ABD’nin manevralarına karşı da yeni bir testle karşı karşıya. Fakat Trump’ın iklim hedefleri karşısında kayda değer bir direniş olduğunun ve önünde türlü siyasi/ekonomik engeller bulunduğunun da ayrıca belirtilmesi gerekiyor.
Bu yazı, ikinci Trump döneminin ilk uygulamalarına ve söz konusu uygulamaların iklim-çevre hareketi üstündeki olası etkilerine dair yorumları derliyor. Önümüzdeki dönemde iklim politikaları gündemi takibine yönelik çıkarımlar sunmayı hedefliyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayın.
SEFiA İklim Gündemi ekibi olarak takip ettiğimiz değerlendirme yazılarını ve diğer önemli gelişmeleri derliyoruz.