Haberler

2022’de SEFiA: Gelişmeler ve Çalışmalarımız

2022 yılı, enerji politikaları ve iklim gündemi açısından yoğun bir sürece tanıklık etti. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan süreçte gıda-enerji fiyatlarındaki artış ve tedarik zincirindeki aksaklıklar, şüphesiz ki yılın en önemli gündem maddesini oluşturdu. Avrupa Birliği’nin Rusya’ya bağımlı enerji politikasında attığı karşı adımların yenilenebilir enerjiye geçişteki etkileri analiz edildi. Ekosistem daha da ısınırken binlerce insan iklim krizi kaynaklı felaketlerde hayatını kaybetti. 1,5 derece hedefi odağında, gelişmiş ülkelerin uygulamalarının gerçekçiliği çok daha yüksek sesle tartışmaya açıldı. COP 27’de kayıp-hasar finansmanı fonunun kurulması, iklim gündemindeki en büyük kazanım olarak yorumlandı.  

Türkiye ise Paris İklim Anlaşması tarafları arasına katılmanın ve 2053 için net-sıfır emisyon hedefini duyurmanın getirdiği ivme ile 2022’ye giriş yaptı. İklim Şurası ile iklim hedeflerinin –katılımcı ve yaygın bir biçimde– çok daha ileriye götürülmesi amaçlanıyordu. Fakat COP 27’de açıklanan ve artıştan azaltım öngören Ulusal Katkı Beyanı ile iklim hedeflerinin geleceğine ket vurulduğunu söylemek mümkün gözüküyor.

Bu yazıda yıl boyunca yaptığımız çalışmaları, düzenlediğimiz/katıldığımız etkinlikleri ve iklim konusunda çalışan STK’larla parçası olduğumuz çağrıları bir araya getirdik. Bu derlemeyi oluştururken yılın öne çıkan gelişmelerine ve çalışmalarına da yer verdik. Hem zihnimiz için bir güncelleme hem de gelecek yıllarda yapacağımız çalışmalar için bir rehber oluşturmayı hedefledik. 

Umarız ki 2023 tüm dünya için iklim krizi karşısında çok daha gerçekçi adımların atıldığı, ekosistemin geleceğine çok daha yüksek umutla bakacağımız bir yıl olacak.

Mutlu yıllar!

Malûmun ilâmı: İklim krizi, küresel risklerin başında geliyor

Yeni yılın henüz başında, pandemi henüz sürmekteyken Dünya Ekonomik Forumu’nun yayımladığı “Küresel Riskler Raporu”,  en önemli ve uzun vadeli küresel risklerin iklim kaynaklı olduğunu belirtiyordu. 2021’de iklim krizi kaynaklı felaketlerde 100 milyar doları aşkın kayıp eşiğinin altıncı kez aşıldığının altını çizmişken; 2022’de sadece Pakistan’da yaşanan sel felaketinde kayıp 40 milyar doların üstüne çıktı. 

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Çalışma Grubu’nun “İklim Değişikliği 2022: Etkiler, Uyum ve Kırılganlık” başlıklı raporu da iklim değişikliğinin insan refahı ve gezegenin sağlığı için bir tehdit oluşturduğunu” söylerken ilk kez eylemin aciliyetini kesin olarak tanımladı. IPCC’nin “Altıncı Değerlendirme Raporu”, mevcut Ulusal Katkı Beyanlarının (NDC’ler) 1,5 derece ısınma eşiğini aştığını ve yüzyıl sonuna kadar 2,8 derecelik ısınmaya doğru gittiğimizi ortaya koydu. Aylık ortalama 420 ppm ile insanlık tarihinin en yüksek atmosferik karbondioksit yoğunluğuna ulaşıldı. Dünya, 28 Temmuz itibarıyla –bir önceki seneden bir gün daha erken olmak üzere–bir yıl içerisinde üretebileceği doğal kaynakları tüketti

Türkiye’de de son iki yıldır düşüş eğiliminde olan sera gazı emisyonu, yeniden yükselişe geçti ve 523,9 milyon ton CO2 eşdeğeri olarak hesaplandı. Elektrik üretiminde iklim krizine neden olan fosil yakıtların payı, 2021’de artarak %64’ü aştı. Kuraklık kaynaklı, hidroelektrik temelli elektrik üretimi 10 puana yakın gerilerken doğalgazın payı da aynı oranda arttı. 

Kömürden çıkış gündemi

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verileri, 2021 itibarıyla enerji kaynaklı küresel emisyonların %6 artarak 36,3 milyar tona ulaştığını gösterdi. Bu artışın %40’ından fazlasını kömür oluşturdu ve kömürün payı böylece tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. 2021’de dünya genelinde yapımı süren ve planlanan kömürlü termik santral kapasitesi %13 azaldı. Fakat kömürden çıkış için atılan adımların en büyük ekonomilerde çok yavaş ilerlediğini ve bu koşullar altında 1,5 derece hedefinden uzaklaşıldığı da ayrıca belirtildi.

Öte yandan yıl içinde yayımlanan diğer raporlarda 2010 yılından bu yana yenilenebilir enerji kurulum maliyetlerinde %99’luk bir düşüş olduğu, kömürden temiz enerjiye geçişte her 1 ton CO2 için 62 dolar kazanç edilirken bu rakamın kömürden doğal gaza geçişte 235 dolara yükseldiği vurgulandı.  2022’nin ilk yarısında yenilenebilir enerji kaynaklarının küresel elektrik talebindeki artışın tamamını karşıladı.

Türkiye’de de kömür santrali proje stoku küçülmeye devam etti. Fakat bu rakam, 2019’a kıyasla, 2030’a kadar kömür kullanımının %75 azaltılması gerekliliğinin gerisinde kaldı. 2022 için kömür tüketiminin de %0,7 artışla, 2013’ten bu yana en yüksek seviyesine, 8 milyar tona yükselmesi öngörüldü.

Bu tablo, yıl boyunca şu gerçeği tekrar gözler önüne serdi: Hem yeşil kalkınma hem de kömürlü termik santral planları aynı anda gerçekleştirilemiyor. Kömür ile net sıfır hedeflerini uyuşturmak mümkün gözükmüyor. Çözüm, kömürlü termik santralleri iklime uydurmak yerine, kömürsüz bir enerji sektörü planından geçiyor. Elektriğinin yaklaşık %35’ini kömürden elde eden Türkiye’nin de iklim hedefleriyle uyumlu bir dönüşümden bahsetmesi gerekiyor. Peki nasıl? Yıl içinde yayımlanan raporlar, bu sorulara dair önemli bulgular sunuyor.

  • SEFiA ve WWF Türkiye işbirliğiyle hazırlanan “Çelişkiyi Aşmak: Türkiye’nin Yeşil Devrimi ve Yeni Kömür Yatırım Planları” raporu, Dinar’da planlanan kömürlü termik santralin ekonomik fizibilitesini ve kamu bütçesine getireceği yükü ortaya koydu. Santralin 2053 net sıfır hedefiyle uyumlu önlemlerin alınmadığı en düşük maliyetli senaryoda bile, faaliyete başladıktan ancak 18 yıl sonra kâr edebildiği; santralin neden olacağı tüm dışsallıklarla birlikte kamuya yıllık ortalama maliyetinin 0,62- 1,4 milyar euro arasında seyredeceği belirtildi.
  • SEFiA tarafından hazırlanan “2053 Net-Sıfır Emisyon Hedefi Yolunda Emekli Edilecek Kömürlü Termik Santraller” raporunda da Türkiye’de özelleştirilen santrallerin hemen hepsinin 2030’ların ikinci yarısına kalmadan özelleştirme bedellerini ödeyerek emekli edilebilir duruma gelebileceği ortaya konuldu.
  • Bu yaklaşımı destekleyen “Kömür Sahalarının Güneş Potansiyeli” raporu, Türkiye’deki 22 termik santralin kömür sahalarının güneş santralleri ile donatılması durumunda yılda toplam 19.079 GWh/yıl elektrik üretilerek 6,9 milyon hanenin yıllık elektrik ihtiyacının karşılanabileceğini ve böylece yılda 12,4 milyon ton CO2 emisyonunun önüne geçilebileceğini gösterdi.
  • Türkiye’nin düşünce kuruluşları da kömürden çıkış konusunda gerçekçi adımlar atılmasını destekledi. İPM-İKV-TEPAV ortak çağrısıyla Türkiye’nin en geç 2035’te kömürden çıkması gerektiği duyuruldu.

Türkiye’nin adımları: Şûra kararları ve güncellenen NDC

Türkiye’nin, Paris Anlaşması’na taraf olması ve 2053 net sıfır hedefini duyurmasının ardından, iklim değişikliğini tüm yönleriyle değerlendirmek ve orta-uzun vadeli strateji hedeflerini belirlenmesine katkı sunmak amacıyla 21-25 Şubat tarihlerinde İklim Şûrası düzenlendi. Yeşil dönüşüme dair görüş ve önerilerin derlenerek tavsiye kararların ortaya çıkmasının hedeflendiği Şûra’nın önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin iklim gündemine yön vermesi bekleniyordu. 

Fakat iklim alanında çalışan ve SEFiA’nın da dâhil olduğu sivil toplum ve düşünce kuruluşları, hem Şûra öncesinde hem de Şûra sırasındaki komisyonlarda taleplerini dile getirmelerine rağmen tavsiye kararların bunlara cevap vermekten çok uzak olduğunu duyurdu. Buna göre; 

  • Adil dönüşüm mekanizmasının tasarımı özelindeki taleplerin karşılandığı ve karbon fiyatlandırma mekanizmalarının devreye alınması konusundaki taleplerin de kısmen karşılandığı belirtildi. 
  • Kömürden elektrik üreten yeni termik santrallerin kurulmaması, maden genişletme çabalarının sonlandırılması ve fosil yakıtlara yönelik teşviklerin sonlandırılması, 2030 yılına kadar kömürden kademeli çıkış ve elektrik üretiminde 2030’a kadar yenilenebilir enerji kaynaklarının payının %75’e çıkarılması gibi taleplerin karşılanmadığı ifade edildi. 

Tüm kuruluşlar, Türkiye’nin aşırı hava olaylarına karşı Avrupa’nın en kırılgan ülkesi olduğunu ve artan kuraklık tehdidi altında olduğunun altını çizerken; hem iklim kriziyle mücadele edilmesi hem de jeopolitik krizlere karşı enerji bağımsızlığının sağlanması için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığını Şûra karlarının gözden geçirmeye çağırdı.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı (COP 27), Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde 6-18 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirildi. COP 27, kayıp-hasar fonu mekanizmasının kurulması ile –fonun nasıl çalışacağına dair belirsizlikler halen devam ediyor olsa da– simgesel ve siyasi anlamı büyük bir adım atmış oldu. Karar, gelişmekte olan ülkeler için tarihi bir kazanım olarak değerlendirildi. Fakat konferans süresince ve sonrasında emisyon azaltımı ve fosil yakıt kullanımından çıkış gibi başlıklarda geçmiş kazanımların/taahhütlerin önüne geçen daha iddialı çıktıların sunulmaması da COP 27’nin başarısını sorgulatan bir diğer gelişme olarak öne çıktı.

COP 27 gündemine, açıkladığı güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı (NDC) ile dâhil olan Türkiye ise yeni hedefleri kapsamında, 2038’de emisyonların tepe noktasına ulaşacağını ve 2030 yılı için azaltım hedefini %41’e yükselttiğini açıkladı.

  • Önceki hedef neydi? Türkiye’nin 2015 tarihli (i)NDC’sinde, 2030 yılına kadar hiçbir önlem alınmadığı durumda sera gazı salımının 1.175 MtCO2e’ye ulaşması, fakat alınacak önlemlerle 929 MtCO2e’ye düşürülmesi hedefleniyordu.
  • Şimdiki hedef ne gösteriyor? COP 27’de açıklanan hedefte ise 2030 için açıklanan 500 MtCO2e indirme hedefi ile –önceki baz senaryoda olduğu gibi– Türkiye’nin emisyonlarının 1.175 MtCO2e’ye yükselmesi öngörüldü ve alınacak önlemlerle 700 MtCO2e seviyesine indirileceği belirtildi.
  • Ne demek? Bu durumda emisyonların önümüzdeki 10 yıl içinde iki katından fazla artması anlamına gelirken azaltım senaryosu altında bile 2020 yılına göre %33’lük bir artış öngörüldüğü anlaşılıyor. Öte yandan, 2038’de emisyonların en yüksek seviyesine çıkması da yaklaşık %47 artışa işaret ediyor. 2038’deki tepe noktasından 2053 net sıfır hedefine erişilmesi için takip eden 15 yılda yıllık ortalama %13’lük bir azaltım sağlanması gerekiyor.

Ayrıca, SEFiA’nın “Türkiye’nin 8,6 Gt Emisyonunu Kim Finanse Edecek?” başlıklı analizi,  Dünya Bankası’nın Yeni Ülke İklim ve Kalkınma Raporu’nun (CCDR) 2053’e kadar Türkiye’nin kümülatif brüt emisyonunu 9,7 Gt CO2e civarında hesaplarken; Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı, 2053 yılına kadar Dünya Bankası hesaplarının neredeyse iki katı kadar kümülatif bir emisyona (yaklaşık 19 Gt CO2e) işaret ettiğini ortaya koydu. Bu durum, önümüzdeki 31 yıl boyunca, Dünya Bankası finansmanının “NDC uyumlu” olarak kullanılması ve 8,6 Gt CO2e hacmindeki fazladan emisyonu finanse etmesi anlamına geliyor.

Türkiye, azaltım hedeflerini en güncel verileri gözeterek oluşturmadığı ve artıştan azaltım yapmayı tercih ettiği için gerçekçi bir hedef ortaya koyamamış oldu. 2053 net sıfır hedefi ile değerlendirildiğinde 2038’de emisyonlarını yaklaşık 800 milyon tona çıkaracak Türkiye’nin 15 yıl içinde net sıfıra ulaşması da imkânsız olarak değerlendirildi. Zirvede 40’tan fazla ülke kömürden çıkış sözü verirken Türkiye, kömür kullanımının kısıtlanmasına dair herhangi bir açıklamada bulunmadı. Böylece, 2053 net sıfır hedefinin gerçekçiliği de tartışmaya açık hâle geldi. Emisyon azaltımının bu şekilde zorlaştırılması, diğer bir taraftan da karbonsuzlaşmanın doğrudan ve dolaylı maliyetlerini de artırdı.

2030 iklim hedefi: %35 mutlak azaltım hedefi neden gerekli?

SEFiA’nın da aralarında olduğu iklim konusunda çalışan 12 sivil toplum kuruluşu, COP27 öncesinde sera gazı emisyonu azaltım hedefini güncellemesi beklenen Türkiye’nin, 2053’te net sıfır hedefine ulaşabilmesi için 2020 yılına kıyasla 2030’da en az %35 mutlak emisyon azaltımı hedeflemesi gerektiğini açıkladı. 

  • %35 mutlak azaltım hedefi: Ekonominin genelinde köklü değişikliklere gitmeden, ülkenin sera gazı emisyonlarının %70’ini oluşturan enerji sektöründe önlemler alınmasını öngören hedef kapsamında; toplam emisyonların 2030 yılında 2020’ye göre 523,9 MtCO2e’den 340 MtCO2e’ye kadar gerilemesi gerektiği belirtildi.
  • Somut adımlar: Bunun için elektrik üretiminde, ulaşımda, sektörel düzeyde ve binalarda atılması gereken adımlar –bilimsel raporların bulgularına dayanılarak– açıklandı. 

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından yenilenebilir enerjiye geçişi destekleyen politikaların çok daha belirginleşti. Bu bakımdan öne çıkan gelişmelerin başında Avrupa Birliği’nin mayıs ayında Rusya’ya olan fosil yakıt bağımlılığını 2027 yılına kadar sonlandırma ve yeşil dönüşümü hızlandırma motivasyonuyla yürürlüğe koyduğu REPowerEU planı geldi. Avrupa Komisyonu, yenilenebilir enerji için 2030 ana hedefini %40’tan %45’e çıkardı. AB, yakın zamanda açıklanan politikalara göre, iki yıl önceki 867 TWh planlarına kıyasla, 2030 yılında 595 TWh (terawatt saat) fosil yakıt kaynaklı elektrik üretimi gerçekleştirmeyi planladığını duyurdu. Avrupa,savaş gündeminin ortasında enerji verimliliğini iyileştirmeye ve fosil yakıt kaynaklarını çeşitlendirmeyi planlarken; orta ve uzun vadede yenilenebilir enerjiye geçiş sürecini hızlandırmayı önceliklendirdi. 

%35 mutlak azaltım hedefi, işte tam da bu tabloya karşılık, Türkiye’nin küresel iklim krizi karşısındaki çabalara katkı sağlaması ve 2053 net sıfır hedefini gerçekçi bir biçimde hayata geçirmesinin zamana yayılmış bir eylemle çok daha az maliyetle mümkün olduğunu vurguladı.

2022’de öne çıkan diğer yayınlar ve etkinlikler

Enflasyon

SEFiA ve APLUS Enerji ortaklığıyla hazırlanan “Artan Elektrik Fiyatları ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Piyasaya Etkisi” başlıklı rapor, Haziran 2022’de 19 GW olan güneş ve rüzgâr kurulu gücümüzün 36 GW’ye çıkması durumunda Temmuz 2022 itibarıyla %79,6 olan yıllık TÜFE’nin %72,4’ e gerileyeceği ve 2022’nin ilk yarısında serbest piyasadaki elektrik fiyatlarının %12 düşük olacağı ortaya koydu. Yenilenebilir enerjide kapasite artırımı enflasyonu kontrol etmede bir araç olarak değerlendirilirken; sağladığı diğer faydalarla da öne çıkıyor. Baz alınana senaryoda 2022’nin ilk yarısında Türkiye’nin ithal yakıt faturasının 3,3 milyar dolar düşeceği ve 2022 yılı boyunca da 13,4 milyar ton CO2 eşdeğeri emisyon azaltımı gerçekleştirileceği belirtildi.

Çevresel ürünler ticareti

Dünyada ve Türkiye’de çevresel ürünler ticaretini nicel olarak analiz eden ve belirli politika çıkarımlarına erişmeyi hedefleyen “Çevresel Ürünlerin Ticareti Raporu: Dünyada ve Türkiye’de Çevresel Ürünler” raporda, çevresel ürünler ihracatında en önemli partnerlerimizin ulaşımda 2035 itibarıyla petrol ve dizelle çalışan yeni  araç satışlarının son bulmasını hedefleyen AB ülkeleri olduğu ve ihracat sepetimizde buna karşılık hâlâ içten yanmalı motorların önemli pay sahibi olduğu belirtildi. Bu durumun, yakaladığı artış trendine karşılık, Türkiye’nin çevresel ürün ihracatındaki payını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna işaret ettiğinin altı çizildi. Öte yandan, özellikle 2016-2020 dönemine baktığımızda Türkiye’nin yeni güneş enerjisi kapasitesi artışının güneş enerjisi ürünleri ithalatındaki artışla paralel seyrettiği ifade edildi. Türkiye’nin ihracat kaleminde büyük yer tutan ve küresel olarak ivme kaybeden otomotiv sektöründe içten yanmalı motor ve aksamları yatırımlarını hızla güncel eğilimlerle uyumlu, elektrifikasyonu destekleyecek şekilde dönüştürmesi gerektiği ve hem ekonomide artı değer yaratmak hem de artan güneş enerjisi ürünleri ithalatının önüne geçmek için güneş enerjisi ürünlerinin üretimine yatırım yapmanın doğru olacağı vurgulandı.

İstihdam

Uluslararası Enerji Ajansı’nın bu yıl ilk kez yayımlanan ve enerji değer zincirindeki istihdamı bölgesel dağılım ve kaynaklar özelinde inceleyen “Dünya Enerji İstihdam Raporu”, küresel enerji sektöründeki istihdamın 2019 yılında 65 milyona ulaştığını gösterdi. Uluslararası Çalışma Örgütü ve IRENA tarafından hazırlanan “Yenilenebilir Enerji ve İstihdam Yıllık İnceleme 2022” raporu da enerji krizi ve  salgına karşı yenilenebilir enerji alanında 700 bin yeni istihdam yaratıldığını, küresel çapta bu alanda çalışan sayısının 12,7 milyona ulaştığını ortaya koydu.

CAN Europe ev sahipliğinde ve sendikaların katılımıyla gerçekleşen webinar’da SEFiA da “İklim-Nötr Türkiye Yolunda Adil Geçiş: Sendikalar ve Sivil Toplum Perspektifi” konusu üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Bankacılık ve finans

2022’nin ilk ayında, yeşil enerjiye geçiş maliyetlerinden kaynaklı fiyat artışlarını ifade eden “greenflation” kavramını ele almış ve merkez bankalarının nasıl yeşil olabileceği konusundaki yaklaşımlarını değerlendirildi. Hem oluşacak enflasyonist önyargıyı hem de maliyetlerin enflasyon olarak hanehalkı geçişinin boyutunu kontrol etmenin politika yapıcıların elinde olduğunu belirtildi.Sene içindeki gelişmeler ışığında, finans alanında yaşanan dönüşüme dair önemli raporlar ortaya konuldu. 

İklim İçin 350 Derneği ile SEFiA  işbirliğiyle hazırlanan “BİST 30 Firmalarının Görünümü” başlıklı raporda, BİST’te işlem gören ilk 30 şirketin iklim değişikliğine yaklaşımı incelendi. BİST 30’daki bankacılık haricindeki 25 şirketin %92’sinin, ESG skorları bakımından, çevresel ve sosyal açıdan ciddi risklerle karşı karşıya olduğu belirtildi. Firmaların karbon vergisiyle tanışarak fiyat rekabetçiliğinde darbe alacağı, ama ondan önce küresel fon yönetim şirketlerinin yatırımlarında yeşil dönüşümü önceliklendireciklerine dair beklentinin daha önemli bir tehdit oluşturacağı değerlendirildi.

RFI Vakfı ve Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği ortaklığıyla “Türkiye’de Fiananse Edilen Emisyon Risklerinin Belirlenmesi” başlıklı çevrimiçi oturumda, veri ve üretilen tahminler değerlendirerek finanse edilen emisyonların ana hatları, takip eden riskler ve fırsatları anlamak için genel bir bakış açısı sunulması amaçlandı. Oturumda, Türkiye’deki hem geleneksel hem de katılım bankalarının iklim değişikliği riskleri ve fırsatlarına dair yaklaşımlarından örnekler paylaşıldı.

Öte yandan yıl içerisinde Birleşmiş Milletler destekli Net Sıfır Bankacılık İttifakı’nın kurucu üyelerinin de aralarında bulunduğu en büyük bankaların petrol ve gaz firmalarına 1 yıldan kısa bir sürede en az 38 milyar dolar aktardığı belirtildi. İklim İçin 350’nin “Türkiye’deki Bankaların İklim Değişikliğine Yaklaşımı” raporu, Türkiye’de sekiz bankanın kömürü etmeyeceğini açıkladığını, geri kalanın ise böyle bir beyanının bulunmadığını ortaya koydu.

Sektörel analiz: Çelik sektörü raporu

SEFİA’nın yayımladığı “Türkiye Çelik Sektörü Raporu: Üretim, Ticaret ve Karbonsuzlaşma Süreci” raporu, Türkiye’de çelik sektörünün düşük karbona geçiş sürecini, sektör eğilimlerini , darboğazlarını ve fırsatlarını ortaya koydu. Küresel çeliğin %70,7’si kömüre dayalı BOF (yüksek fırın-bazik oksijen fırını) ile üretilirken Türkiye’nin çelik üretim kapasitesi %75 oranında EAF (hurda çeliğe dayalı elektrikli ark ocakları) kaynaklı olduğu; fakat buna rağmen tesis bazında dönüşmesi gereken üreticilerin olduğu söylendi.Çelik sektörünün Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizmasının hedef aldığı öncelikli sektörlerden olduğu ve Türkiye’nin en önemli ticaret partnerinin AB olduğu düşünüldüğünde Türkiye’nin planlı bir karbonsuzlaşma patikası izlemesi gerektiği vurgulandı. Bu kapsamda tesis bazında dönüşmesi gereken üreticiler olduğu belirtildi.

Yeşil_İz Konferansları

2022 yılı boyunca Kadir Has Üniversitesi Yeşil_İz Platformu ile SEFiA ortak etkinliği olarak düzenlenen Yeşil_İz Konferansları kapsamında, sene boyunca, alanında uzman akademisyenlerin, araştırmacıların ve bürokratların güncel çalışmalarını paylaştığı on bir farklı çevrimiçi oturum gerçekleştirildi.

Medyada SEFiA

Sene boyunca iklim politikaları ve finansmanında öne çıkan gelişmeleri aylık bültenler hâlinde derledik. Eylül ayından bu yana, iklim değişikliği ile mücadele ve sürdürülebilirliğin finansmanı alanlarındaki gelişmeleri-araştırma sonuçlarını derleyen “SEFiA İklim Gündemi” başlıklı bültenimizi her ayın birinci ve üçüncü haftalarının pazartesi günleri Aposto aracılığıyla paylaşıyoruz. SEFiA olarak katıldığımız tüm TV programlarını ve webinarları Youtube hesabımızda listeliyoruz. 

Tüm bu gelişmelerin ortasında sosyal medya hesaplarımıza verdiğiniz destek için ayrıca teşekkür ederiz! Tüm sosyal medya platformlarında 7 bin yeni takipçi, 3 milyondan fazla etkileşim ve 30 bin web sitesi ziyareti aldık.

Tüm güncel çalışmalarımızı web sitemiz ve sosyal medya hesaplarımızdan (TwitterLinkedIn ve Instagram)  takip edebilirsiniz.

Benzer Yazılar