Blog

Türkiye’nin 8,6 Gt Emisyonunu Kim Finanse Edecek?

6 Kasım 2022 tarihinde Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde başlayan İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı (COP 27) belli bazı tarihsel kazanımlara sahne olsa da eleştirilecek pek çok diğer kararla 20 Kasım 2022 Pazar gününün ilk saatlerinde sona erdi. Konferans sırasında yaşananlar ve kararlarda öne çıkanlara ilişkin kapsamlı bir değerlendirmeyi Taylan Kurt’un blog yazısında okuyabilirsiniz.

Bu yazı ise COP 27 sırasında çok taraflı kalkınma bankaları ve uluslararası finansal kuruluşlara ilişkin alınan kararı (1/CP.27 para 37), Dünya Bankası’nın yeni Ülke İklim ve Kalkınma Raporu (CCDR) pratiği ve Türkiye’nin güncel Ulusal Katkı Beyanı (NDC) üzerinden değerlendirmeyi amaçlıyor.

İklim değişikliği ile mücadele ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum konusunda atılacak adımların tamamı mevcut finansal kaynakların yeniden yönlendirilmesi ve yeni kaynakların ortaya çıkarılmasına bağlı. 1,5 derece hedefiyle uyumlu net-sıfır patikasına ulaşabilmek için ihtiyaç duyulan yatırım maliyetinin 2050 yılına kadar yıllık ortalama 10 trilyon dolar (2020’deki küresel yatırım hacminden 3,5 trilyon dolar fazla) olduğu hesaplanıyor. Bu tutarın yalnızca hükümetler ya da özel sektör tarafından sağlanmasına imkân olmadığı, özellikle küresel olarak faaliyet göstermekte olan finansal kuruluşlar olmak üzere tüm finans sisteminin 1,5 derece ile uyumlu hale getirilmesi gerektiği açıkça görülüyor. Bu nedenle de özellikle finansman açığı olan ülkelerde faaliyet gösteren çok taraflı kalkınma bankalarının ve uluslararası finansal kuruluşların tutumu önem kazanıyor.

COP 27 Uluslararası Finansal Kuruluşlar için Yeni ne Getirdi?

Önceki taraflar konferansları ile kıyaslandığında, çok taraflı kalkınma bankaları ve uluslararası finansal kuruluşlarla ilgili COP 27 ana metnine giren ifadelerin, ilgili kuruluşlara daha fazla sorumluluk yüklediği görülüyor. Geçtiğimiz sene Glasgow’da düzenlenen COP 26 kararlarına bakılacak olursa, söz konusu kuruluşların iklim finansmanındaki rolü temel olarak azaltım ve uyum için ihtiyaç duyulan finansmana sağlanacak kaynakların hacminin artırılması ve bunun için yeni kaynaklar geliştirilmesiyle sınırlandırılmış görülüyor. İlgili ifadeleri Glasgow İklim Sözleşmesi’nin “Uyumun finansmanı” başlığı altındaki 1/CP.26 para 14 kararında ve “Azaltım ve uyum için finans, teknoloji transferi ve kapasite geliştirilmesi” başlığı altındaki 1/CP.26 para 28 ve 1/CP.26 para 29 kararlarında okumak mümkün. İlgilenenler için adı geçen kararlar bu yazının sonunda verilmektedir.

Mısır’ın başkanlığını yaptığı COP 27 sürecinde üzerinde anlaşmaya varılan “Şarm El-Şeyh Uygulama Planı” (1/CP.27) nihai metninde yer alan kararlar arasında söz konusu kuruluşların COP 26’da olduğu gibi yalnızca iklim finansmanına yeni kaynak sağlamakla (1/CP.27 para 38) değil, mevcut tüm operasyonlarını ve önceliklerini de iklim hedefleri ile uyumlu hale getirmelerine ilişkin bir maddenin de (1/CP.27 para 37) yer aldığı görülüyor:

Çok taraflı kalkınma bankalarının ve uluslararası finans kuruluşlarının hissedarlarına, çok taraflı kalkınma bankası faaliyetleri ve önceliklerinde reform yapma, finansmanı uyumlu hale getirme ve artırma, erişimi basitleştirme ve çeşitli kaynaklardan iklim finansmanını harekete geçirme çağrısında bulunur; çok taraflı kalkınma bankalarını, küresel iklim acil durumuna yeterince hitap etme amacına uygun olacak şekilde, iklim finansmanını önemli ölçüde artırmak amacıyla, yeni bir vizyon ve orantılı bir operasyonel model tanımlamaya, borç yüklerini ve risk iştahını dikkate alarak hibelerden garantilere ve borç dışı araçlara kadar eksiksiz bir araç paketinin konuşlandırılması da dahil olmak üzere kanallar ve araçlar oluşturmaya teşvik eder.

Dünya Bankası ve CCDR Süreci

COP 27 metni içinde yer alan ve çok taraflı kalkınma bankaları ve uluslararası finansal kuruluşların iklim finansmanı içindeki sorumluluğunu tüm faaliyet alanlarına genişleten bu kararın, aslında Dünya Bankası’nın 2021 yılından bu yana kendi İklim Değişikliği Eylem Planı çerçevesinde küresel olarak uygulamaya koyduğu ve ilk raporunu da Haziran 2022’de Türkiye’de yayımladığı Ülke İklim ve Kalkınma Raporu (CCDR) pratiği ile önemli oranda örtüştüğü söylenebilir.

Dünya Bankası, CCDR raporlarını iklim politikaları ve kalkınma hedefleri arasındaki ilişkiyi kuran yeni bir teşhis aracı olarak tanımlıyor. Bu aracın düşük karbonlu ve dayanıklı bir dönüşümü destekleyecek politika önceliklerinin belirlenmesi konusunda hükümetlere, vatandaşlara ve özel sektöre yol gösterici olacağını söylüyor. CCDR’ı önemli kılan başka bir nokta ise bu raporların yalnızca en etkili iklim eylemine yönelik yeni finansman sağlamak amacıyla değil, Bankanın faaliyet gösterdiği coğrafyalardaki diğer teşhis araçlarına da girdi sağlayarak Dünya Bankası’nın ülkelerle olan angajmanlarını ve operasyonlarını yönlendirmek için de bir araç olarak kullanılacak olması. Bu tanımı Dünya Bankası’nın CCDR tanıtımında bulmak mümkün.

Türkiye CCDR ve NDC: Ne diyor?

Yukarıda da bahsedildiği gibi Türkiye, CCDR raporunun yayımlandığı ilk ülke oldu. 2053 net-sıfır hedefinin açıklanmış olması CCDR için önemli bir temel oluştururken; rapor, Türkiye’nin iklim krizi karşısındaki kırılganlıklarına dikkat çekerek net-sıfır hedefine ulaşacak en makul patikanın fayda ve maliyetlerini de hesaplıyor. Bu hesaplara göre Türkiye’nin net-sıfır hedefi ile uyumlu patikası 2040 yılına kadar 146 milyar dolar (yıllık ortalama 8 milyar dolar) seviyesinde bir net fayda sağlıyorNet-sıfır patikasının yatırım ihtiyacı ise referans senaryoya ek olarak 165 milyar dolar (yıllık ortalama ek 9 milyar dolar).

CCDR patikasının iklim STK’ları tarafından kamuoyu ile paylaşılmış olan “emisyonlarda 2030’a kadar %35 mutlak azaltım” çağrısı ile büyük oranda örtüştüğü tespitini yapmak önemli. Aşağıdaki grafikte hem iklim STK’larının talep ettiği azaltım patikası (açık yeşil), hem de Dünya Bankası’nın CCDR’da sunduğu Resilient Net-Zero Pathway (RNZP) (lacivert) gösteriliyor. Grafikten de görüleceği üzere 2053 net-sıfır hedefine giden her iki eğri de ilk yıllardan itibaren 2020 seviyesine göre mutlak azaltım öngörüyor ve “net-sıfır”a erişen patikada benzer oranlarda yıllık ortalama azaltım sunuyor.

Türkiye’nin güncellenen Ulusal Katkı Beyanının aslında herhangi bir azaltım ifade etmediği konusundaki değerlendirmeler iklim alanında çalışan STK’lar ve düşünce kuruluşları tarafından kamuoyu ile paylaşılmıştı. Aynı noktaları burada tekrar etmeye gerek yok. Ancak, Türkiye’nin güncel katkı beyanının CCDR karşısındaki durumuna bakmak, yeni COP 27 kararı ışığında ilgi çekici olabilir.

Yukarıdaki grafikten de görüleceği gibi Türkiye’nin COP 27 sırasında yaptığı güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı açıklamasında ifade ettiği rakamlardan (1.175 MtCO2e, %41 azaltım, 2038 emisyon pik yılı) ipuçlarını edindiğimiz patika ile CCDR patikası arasında, gri ile renklendirilmiş, genişçe bir alan yer alıyor. 2022-2053 yılları arasındaki kümülatif farka bakılınca yaklaşık olarak 8,6 Gt CO2e olarak hesaplanan bu alan, Türkiye’nin CCDR patikası yerine katkı beyanında açıkladığı azaltım patikasını izlediği durumda ortaya çıkacak fazladan emisyonların toplamını gösteriyor. CCDR’ın 2053’e kadar Türkiye’nin kümülatif brüt emisyonunu 9,7 Gt CO2e civarında hesapladığını düşünürsek, Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanının 2053 yılına kadar Dünya Bankası hesaplarının neredeyse iki katı kadar kümülatif bir emisyona (yaklaşık 19 Gt CO2e) işaret ettiği kırmızı kalemle not edilmeli.

Finansman konusuna gelecek olursak, söz konusu 31 yıl boyunca, Dünya Bankası finansmanının “NDC uyumlu” olarak kullanılması 8,6 Gt CO2e hacmindeki fazladan emisyonu finanse etmesi anlamına gelecek. Bu noktada Dünya Bankası ile ilişkilendirebileceğimiz finansman çerçevesinde iki kanaldan bahsetmek mümkün. Bunlardan ilki Türkiye’nin Paris Anlaşmasını onaylamasının hemen öncesinde Almanya ve Fransa’nın başı çektiği kalkınma ortakları tarafından sağlanan, Dünya Bankası tarafından 3 yıl süresince kullandırılacak olan 3,2 milyar dolar tutarındaki İklim Mutabakatı ve bu mutabakatla harekete geçirileceği söylenen özel finansal kaynaklar. Bu kaynaklara ek olarak ise, Dünya Bankasının her yıl Türkiye’ye kullandırmakta olduğu yıllık ortalama 1,5 milyar dolarlık finansmanı da dikkate almak gerekli. Zira COP 27 kararları ve Dünya Bankasının CCDR süreci göz önünde bulundurulduğunda Bankanın tüm faaliyetlerinin iklim hedefleri doğrultusunda önceliklendirilmesini beklemek makul olacaktır.

Cevap Aranacak Sorular

Tüm bu bulgular ışığında, Dünya Bankası Türkiye’nin resmi azaltım patikası olan Ulusal Katkı Beyanını finansal olarak destekleyerek kendi hesaplarının iki katı kadar emisyonu finanse edecek mi? Ya da iklim STK’larının çağrısı ile uyumlu bir patika doğrultusundaki eylemleri finanse etmek için yeni bir ölçme-değerlendirme mekanizması mı geliştirecek? Bu çelişkili durum, iklim finansmanına talip olduğunu her fırsatta ifade eden Türkiye’nin katkı beyanını vakit kaybetmeden yeniden güncellemesini teşvik edecek mi? Önümüzdeki dönemde Dünya Bankasının Türkiye iklim politikaları alanındaki faaliyetleri genişledikçe cevap bulmaya çalışacağımız konular bunlar olacak.

İlgili COP 26 kararları:

1/ CP. 26 para 14. İklim planlarına ulaşmak için gereken ölçekteki kaynağı sağlamak amacıyla çok taraflı kalkınma bankalarına, diğer finansal kurumlara ve özel sektöre, özellikle uyum için olmak üzere finansmanı artırma çağrısında bulunur ve Tarafları, iklim değişikliğinden kaynaklanan uyum için özel kaynaklardan finansmanı harekete geçirmek için yenilikçi yaklaşımlar ve araçlar keşfetmeye devam etmeye teşvik eder.

1/ CP. 26 para 28. Finansal mekanizma içerisinde faaliyet gösteren tüm kurumları, çok taraflı kalkınma bankalarını ve diğer finansal kurumları iklim eylemi yatırımlarını daha da artırmaya teşvik eder; hibeler ve diğer yüksek imtiyazlı finansman dahil olmak üzere küresel olarak tüm kaynaklardan, iklim finansmanının ölçek ve etkinliğinde sürekli bir iyileştirme çağrısında bulunur.

1/ CP. 26 para 29. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı savunmasız olan ülkelerin ihtiyaçlarını özellikle dikkate almak üzere ölçeklendirilmiş mali kaynaklara olan ihtiyacı yeniden vurgulayarak, bu bağlamda ilgili çok taraflı kurumları iklim hassasiyetlerinin, imtiyazlı mali kaynaklar ve özel çekme hakları da dahil olmak üzere diğer destek türlerinin nasıl tedarik edileceği ve harekete geçirileceği konusunda düşünmeye teşvik eder.

Benzer Yazılar

Devam Et >>