Bu sayıda SEFiA ve APLUS tarafından hazırlanan “Artan Elektrik Fiyatları ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Piyasaya Etkisi” ve İklim İçin 350 Derneği ve SEFiA tarafından hazırlanan “BİST 30 Firmalarının Görünümü” başlıklı raporları inceleyeceğiz.
BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Toplantısı (COP 15) sona erdi. Konferans sonrasında imzalanan anlaşma ile biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak ve tersine çevirmek amaçlanıyor.
- Anlaşma ne getiriyor? Anlaşma, 2030 yılına kadar doğanın kritik eşikten dönmesini ve 1,5 derece hedefinin hayatta kalmasını sağlayacak bir rota çiziliyor.
- Rota: Anlaşmaya göre 2030 yılına kadar kara ve denizlerin %30’u korunacak ve yine aynı tarihe kadar her yıl 30 milyar dolar finansman sağlanacak.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Kömür 2022 raporuna göre, küresel kömür kullanımı 2022 yılında %1,2 oranında arttı. Öte yandan kömür kullanımında ilk kez tek bir yılda 8 milyar tonun aşıldığı ve 2013 yılındaki rekorun aşıldığı belirtildi.
- Projeksiyon: Rapor, gelişmiş pazarlardaki düşüşlerin gelişmekte olan ülkelerdeki güçlü taleple dengelenmesiyle, kömür tüketiminin 2025 yılına kadar bu seviyede kalacağını tahmin ediyor.
- Ne anlama geliyor? Bu durum, kömürün küresel enerji sisteminin açık ara en büyük karbondioksit emisyon kaynağı olmaya devam edeceği anlamına geliyor.
Avrupa Birliği ülkelerindeki 2021 yılı sera gazı emisyonları seviyesi, 2008’deki en yüksek seviyeye göre %22 geriledi.
- Ülkeler: 27 AB üye ülkesi arasında emisyon salımı en yüksek beş ülke Almanya, Fransa, İtalya, Polonya ve İspanya olarak sıralandı. Bu ülkeler, karbondioksit emisyonlarının yaklaşık %60’ına neden oluyor.
Cambridge Econometrics tarafından hazırlanan ve değişken enerji kaynaklarının hane halkları ve işletmeler üzerindeki etkilerini ortaya koyan yeni rapora göre, fosil yakıtlar Türkiye’nin mayıs ayından bu yana yaşadığı ve şu anda %80’in üzerinde seyreden enflasyonun yaklaşık beşte birinden sorumlu.
- Öte yandan: Yenilenebilir kaynaklar, uzun vadede elektrik fiyatlarını düşürmenin yanı sıra, hanehalklarının değişken küresel piyasa fiyatlarına maruz kalmasını da engelleyebilir.
Yenilenebilir enerji ile enflasyonu iyileştirmek mümkün
“Artan Elektrik Fiyatları ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Piyasaya Etkisi” başlıklı rapor, Türkiye’de yenilenebilir enerji santrallerinin ve bu santrallere verilen teşviklerin piyasaya etkilerini değerlendiriyor. Rapor, yenilenebilir enerji kapasitesindeki artışın enflasyonda yaratacağı düşürücü etkisinin yanında, ithal yakıt maliyetlerini ve karbon emisyonlarını da önemli ölçüde azaltacağını gösteriyor.
Çalışmada, YEKDEM (Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması) veya YEKA (Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları) kapsamında geliştirilen projelerin ve daha çok lisanssız santralin hayata geçmesi durumunda, 2021 yılı tamamı ve 2022 yılının ilk yarısında serbest piyasadaki elektrik fiyatlarının ne olacağının ölçülmesi amaçlanıyor. Bugünküne kıyasla daha çok rüzgâr ve güneş enerjisi kullanılacağının varsayıldığı çalışmada (2021 başında toplam rüzgâr ve güneş kapasitesi 29,3 GW, 2022 Haziran ayı itibarıyla ise 35,9 GW) piyasa takas fiyatı ve YEKDEM birim maliyetinin nasıl değişeceği, enflasyonun nasıl seyredebileceği, gaz ve ithal kömür maliyetlerinin ne kadar azaltılabileceği ve karbon emisyonlarında ne kadar azaltım yapılmış olacağı analiz ediliyor.
Bugün 19 GW Olan Güneş ve Rüzgâr Kurulu Gücümüz 36 GW olsaydı
- Elektriğin serbest piyasadaki fiyatı daha düşük olacaktı: Toplam sistem maliyetlerinin gerçekleşen rakamlara kıyasla daha düşük olduğu hesaplanıyor. Serbest piyasadaki elektrik fiyatı, artan YEKDEM maliyetlerine rağmen, 2021 yılı için gerçekleşen değerlere kıyasla %3,5, 2022 yılının ilk altı ayı için ise %11,8 daha düşük olmaktadır.
- Enflasyon daha düşük olacaktı: Yenilenebilir enerji üretiminin daha yüksek olduğu bir senaryoda, Temmuz 2022 itibarıyla %144,61 olarak gerçekleşen yıllık ÜFE enflasyonunun %129,22, aynı dönemde %79,60 olarak gerçekleşen yıllık TÜFE enflasyonunun ise %72,39 olacağı öngörülüyor.
- Daha az enerji ithalatı yapılacaktı: Artan yenilenebilir enerji üretimi, öncelikle yüksek maliyetli gaz ve ithal kömür üretimini ikame etmektedir. 2021 yılı için ülkenin ithal yakıt faturasının 3,1 milyar USD, enerji krizinin derinleştiği 2022 yılının ilk altı ayı için ise 3,3 milyar USD miktarında düşeceği hesaplanıyor.
- Karbon emisyonu azalacaktı: Özellikle karbon yoğun kaynakların ikame edilmesi yoluyla 2021 yılında 22,9 milyon ton CO2 eşdeğeri, 2022 yılında ise 13,4 milyon ton CO2 eşdeğeri karbon azaltımı yapılacağı görülüyor. Çalışmada 18 ay için hesaplanan toplam azaltım miktarı 2020 yılı için açıklanan elektrik üretimi kaynaklı karbon emisyonlarının yaklaşık %28’ine denk geliyor.
Küresel enerji krizinden korunmak için en uygun alternatifin rüzgâr ve güneş gibi yerli ve temiz kaynaklar olduğu görülüyor.
Volkan Yiğit, APLUS Enerji Ortağı “Çalışma, küresel enerji krizi baş gösterdiği sıralarda eğer daha yüksek yenilenebilir enerji kurulu gücü yapılabilmiş olsaydı ülkedeki serbest piyasa elektrik fiyatlarının daha düşük olacağını göstermiştir. Eski YEKDEM santrallerinin alım garantisi süreleri sona erdikçe, yenilenebilir enerji üretiminin maliyetler üzerindeki düşürücü etkisi daha da gözle görülür olacaktır. Bu katkının yanı sıra yenilenebilir enerjinin ithal yakıt bağımlılığının azaltılması, arz güvenliğinin sağlanması ve karbon emisyonlarının düşürülmesi gibi çok yönlü faydaları getireceği görülmektedir. Bu açılardan piyasada hem maliyetlerin düşürülmesi hem de çok yönlü faydalardan yararlanılabilmesi için atılması gereken adım, kapsamlı bir yenilenebilir enerji strateji ve hedeflerinin oluşturulmasıdır.”
Bengisu Özenç, SEFiA Direktörü “Küresel olarak yüksek enflasyonun hâkim olduğu bir ortamda, yenilenebilir enerji üretiminin payının artırılması özellikle küresel emtia fiyatlarının arttığı dönemlerde enflasyonu kontrol etmede etkili olduğundan önemli bir strateji olarak göze çarpıyor. Bu yaklaşımın ipuçlarını zaten yakın zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nde devreye giren ve enerji dönüşümünü merkeze alan Enflasyonla Mücadele Paketi’nde gördük. Çalışmamızda da kronik olarak yüksek enflasyonla mücadele etmekte olan Türkiye’de güneş ve rüzgârın payının artması durumunda enflasyonun 7 puan daha düşük gerçekleşebileceğini ortaya koyduk. Ayrıca, güneş ve rüzgâra dönüşle enerji bağımsızlığının güçlenmesi sayesinde döviz kurunun olumsuz etkilerinin sınırlanacağı ve kamu bütçesi dinamiklerinin rahatlayacağı düşünüldüğünde, uzun vadede vergi yükünün azalacağı ve alım gücü üzerindeki dolaylı artırıcı etkilerin toplum refahını yükselteceği de söylenebilir.”
BİST 30 firmaları ve iklim değişikliğine yaklaşımları
“BİST 30 Firmalarının Görünümü” adlı raporda Borsa İstanbul’da işlem gören, hem işlem hacmi hem de piyasa değeri en yüksek 30 şirketin oluşturduğu BİST 30’da yer alan bankacılık harici 25 şirketin iklim değişikliğine yaklaşımı beş kriterde değerlendiriliyor: Fosil yakıt varlıkları/yatırımları, temiz enerji yatırımları, “Net Sıfır”, Karbon ayak izi ve “Karbon Nötr” için hedef belirlenmesi, ESG (Çevresel, Sosyal, Yönetişimsel uygulamalar) ve benzeri diğer derecelendirmeler.
BİST 30’da sadece 6 şirketin net sıfır için hedef tarihi var
Araştırmaya göre, incelenen 25 şirketten yalnızca altısının (Arçelik, Sabancı Holding, Aselsan, Vestel, Şişecam ve Pegasus) net sıfır için hedef tarihi bulunuyor. Yani bu şirketler belirli bir tarihte, enerji verimliliği, elektrifikasyon ve yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak gibi seçeneklerle emisyonlarını net sıfır seviyesine indirmeyi hedefliyor. Öte yandan, yine bu 25 şirketin yalnızca on birinin (Arçelik, THY, Ford Otomotiv, Sasa Polyester, Aselsan, Turkcell, Tekfen, Tofaş, TÜPRAŞ, Pegasus ve Koç Holding) karbon nötr için hedef tarihi bulunduğu belirtiliyor. Yani bu şirketler sebep oldukları toplam emisyon ile, çevreci yatırımları sayesinde telafi ettikleri emisyon miktarını dengelemeyi hedefliyor.
Diğer yandan, şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişimsel anlamda attığı adımları değerlendiren ESG derecelendirmesinde yalnızca iki şirketin ESG skoru özelinde düşük riskli olduğu, on iki şirketin ise orta riskli olduğu ortaya koyuluyor. Yüksek ve ciddi yüksek ESG skoru alan şirket sayısı ise on bir olarak açıklanıyor. Yani yüksek ve ciddi yüksek riskli şirket oranı %44 iken düşük riskli şirket oranı yalnızca %8. Başka bir deyişle raporda, borsanın en büyük 25 şirketinin %92’sinin çevresel ve sosyal açıdan ciddi risklerle karşı karşıya olduğu söylenebilir.
Efe Baysal, İklim için 350 Derneği Türkiye Koordinatörü “İklim değişikliğiyle küresel mücadelede en önemli adımlardan olan Paris Anlaşması’na taraf olan Türkiye, 2053 yılı için net-sıfır emisyona ulaşma hedefini açıkladı. Türkiye’nin bu hedefini yakalayabilmesi için hızlı bir emisyon azaltım patikası izlemesi gerektiği oldukça açıkken, Türkiye’nin en büyük şirketlerinin bu patikanın çok uzağında ilerlediğini görmek üzücü. Raporumuz, iklim değişikliğiyle gerçek anlamda mücadele için kamu sektörünün yanı sıra özel sektörün de acilen üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerektiğini gösteriyor.”
Raporda ayrıca, ihracatının yaklaşık yarısını AB ülkelerine gerçekleştiren Türkiye için önemli bir rekabet potansiyeli taşıyan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) da ele alınıyor. Rapora göre, AB Sınırda Karbon Vergisi Mekanizması’ndan doğrudan etkilenecek dört şirket dikkati çekiyor: Demir-çelik sektöründen Erdemir ve Kardemir ile gübre sektöründen Gübretaş ve Hektaş. Üretim esnasında sebep oldukları karbon emisyonu yoğun olan bu şirketlerin, üretim süreçlerini yeniden düzenleyerek emisyonlarında önemli miktarda bir azalmaya gitmezlerse, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’ndan ciddi anlamda olumsuz etkilenmeleri bekleniyor. Bu şirketlere ek olarak, yine BİST 30 içerisinde yer alan Koç Holding, Sabancı Holding ve Tekfen Holding’in de çimento ve fosil yakıt bazlı enerji sektörlerinde yer alan grup şirketleri ile bağlı ortaklıklar ve iştirakler yoluyla SKDM’den dolaylı olarak etkileneceği öngörülüyor.
İbrahim Çiftçi, SEFiA Finansal Araştırmalar Direktörü “Türkiye’de bir kısım şirketler ulusal emisyon ticaret sisteminin hayata geçmesiyle üretim süreçlerinde sebep oldukları karbondan maddi olarak sorumlu olacaklar. Ancak bundan önce AB tarafından karbon vergisiyle tanışarak fiyat rekabetçiliğinde darbe alacaklar. Bu risklerin yanı sıra halka açık şirketlerin karşılaşacağı bir diğer büyük tehdit ise küresel fon yönetim şirketlerinin çok yakında yatırım kararlarında bu dönüşümü önceliklendireceği beklentisi. Uluslararası finansmana erişimde sıkıntı yaşayan yahut yüksek oranlarla borçlanan şirketlerin, bu yatırımcıların radarından çıkması hem Borsa İstanbul hem de ülke ekonomisi adına ciddi bir tehdit. Öte yandan dönüşümle uygun pozisyon almak ise, bu şirketler için bir fırsat. Özetle, şirketlerin bu enerji odaklı ekonomik dönüşüme hangi hızla adapte olacağı mali yapıları üzerinde etkili olacak’’