Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA), sürdürülebilir ekonomi ve sürdürülebilirliğin finansmanı alanlarında bağımsız çalışmalar yapmak üzere kurulmuş, kamu yararını önceliklendiren, araştırma odaklı bir sivil toplum kuruluşudur.
İklim değişikliği ile mücadele ve sürdürülebilirliğin finansmanı alanlarında öne çıkan gelişmeleri derlediğimiz SEFiA İklim Gündemi’nin ilk sayısının odağında iki konu yer alıyor:
- 2030 İklim Hedefi: İklim konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarının Türkiye için öngördüğü, 2020 yılına kıyasla 2030’da en az %35 mutlak azaltım hedefi.
- Kömürlü Termik Santraller: SEFiA tarafından yayımlanan “2053 Net-Sıfır Emisyon hedefi Yolunda Emekli Edilecek Kömürlü Termik Santraller” başlıklı çalışmaya dair bulgular.
InfluenceMap tarafından beş petrol ve gaz firmasının (BP, Chevron, ExxonMobil, Shell ve TotalEnergies) iletişim stratejileri üzerine yapılan kapsamlı araştırma, firma duyurularının %60’ının, şirketlerin olumlu iklim eylemlerini vurgulayan en az bir iddia sunduğunu ortaya koydu.
- Perspektif: Büyük petrol ve gaz şirketleri iklim kimliklerini parlatmak için yılda 750 milyon dolar harcarken, bu sermayenin yalnızca %12’sini düşük karbonlu kalkınmaya ayırıyor.
- Çelişki: Beş şirketin sermaye harcamalarının analizi ise hepsinin petrol ve gaz üretimini artıracağını tahmin ediyor.
Oxford Üniversitesi araştırmacılarının çalışması, 2050 yılına kadar karbondan arındırılmış bir enerji sistemine geçişin, mevcut fosil yakıt kullanımına kıyasla en az 12 trilyon dolar tasarruf sağlayacağını gösteriyor.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Dünya Enerji İstihdamı Raporu’na göre küresel enerji sektöründeki 65 milyonluk toplam istihdamın %50’sini, yenilenebilir enerji sektöründeki çalışanlar oluşuyor. Yenilenebilir enerji sektöründeki çalışanların yaklaşık üçte ikisi, yeni projelerin kurulumu ve temiz enerji teknolojilerinin imalatında istihdam ediliyor.
Dünya Bankası, ülkelerin iklim değişikliğinin artan etkilerine uyum sağlamasına yardımcı olmak amacıyla, 2022 mali yılında 31,7 milyar dolarlık rekor kaynak sağladığını bildirildi.
- Bir adım geriden: İklim finansmanına ayrılan kaynak, 2021 mali yılında 26,6 milyar dolar seviyesindeydi.
Türkiye için 2030 iklim hedefi: %35 mutlak emisyon azaltımı
Sera gazı emisyonlarının, 2030 yılına kadar iddialı iklim hedefleri ile azaltılması; gezegenimizde güvenli yaşamın devam etmesi için önem arz ediyor.
İklim konusunda çalışan sivil toplum kuruluşları, Kasım 2022’de Mısır’da gerçekleştirilecek Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi (COP27) öncesinde sera gazı emisyonu azaltım hedefini güncellemesi beklenen Türkiye’nin, 2053’te net sıfır hedefine ulaşabilmesi için 2020 yılına kıyasla 2030’da en az %35 mutlak emisyon azaltımı hedeflemesi gerektiğini açıkladı.
Buna göre, 2053 yılı için sera gazı emisyonlarını net sıfır seviyesine indireceğini açıklayan Türkiye’nin, emisyonlarını 2020 yılındaki 523,9 MtCO2e (milyon ton karbondioksit eşdeğeri) seviyesinden 340 MtCO2e’ye indirmesi gerekiyor.
Türkiye için bu hedef neden gerekli?
İklim değişikliği, ekonomi politikaları ve uluslararası ilişkileri de etkileyecek şekilde, merkez siyasetin temel tartışma gündemlerinden biri hâline gelmiş durumda. Ülkelerin net sıfır emisyonu hedefleyen iklim politikaları, iklim değişikliğinin neden olduğu ve olacağı ekonomik kayıpların önüne geçmenin yanında yeni bir ekonomik düzene de öncülük ediyor.
- Net sıfır emisyon nedir? Net sıfır,insan faaliyetleri sonucu atmosferde biriken sera gazı miktarının, yine insan faaliyetleri ile engellenen sera gazı miktarı ile dengelenmesidir.
- Paris Anlaşması ne söylüyor? Türkiye’nin 2021 yılında imzaladığı ve devletlerin ortak hareket etmeleri gerektiklerini kabul ettikleri Paris İklim Anlaşması, iklim krizinin önüne geçmek amacıyla, küresel sıcaklık artışını en fazla 2 santigrat derece ile sınırlamayı ve mümkünse 1,5 santigrat derecenin altında tutmayı amaçlıyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) de altını ısrarla çizdiği 1,5 santigrat derece eşiği, dünyada yaşamı mümkün kılan ekosistemlerin ve ona bağlı canlı yaşamın güvenliği için kritik bir öneme sahip.
Türkiye, 2030’a gelene kadar yeterli miktarda sera gazı azaltımı yapmazsa, önümüzdeki dönemde çok daha maliyetli emisyon azaltım önlemleri almak zorunda kalacak. Dönüşümün faydalarından yararlanamayacak ve yeni ekonomik düzene öncülük etme fırsatını kaybedecek.
Neden %35 ve nasıl?
Türkiye’nin 2015 yılında verdiği ve Paris İklim Anlaşması’nı imzalayarak onayladığı 2030 hedefi, 2012’ye göre %21 oranında emisyon altımı gerçekleştirmeyi hedefliyordu. Türkiye de dâhil olmak üzere geçen yılki iklim zirvesine katılan tüm taraflar, mevcut ulusal hedeflerin 1,5 santigrat derece hedefine ulaşmakta yeterli olmadığını vurgulamış ve bu yıl düzenlenecek COP 27 öncesinde emisyon azaltım hedeflerini geliştirmek konusunda anlaşmaya varmışlardı.
Bu noktada, iklim değişikliği konusunda çalışan sivil toplum ve düşünce kuruluşları, Türkiye için en az %35 mutlak azaltım hedefinin verilmesini savunuyor. Bu hedef, ekonominin genelinde köklü değişikliklere gitmeden, ülkenin sera gazı emisyonlarının %70’ini oluşturan enerji sektöründe önlemler alınmasını öngörüyor. Buna göre, toplam emisyonların 2030 yılında 2020’ye göre 523,9 MtCO2e’den 340 MtCO2e’ye kadar gerilemesi gerekiyor.
Bunun için somut adımların bugünden atılması gerekiyor:
- Elektrik üretiminde kömürden tamamen çıkılması ve yenilenebilir enerjinin payının %75’e yükseltilmesi,
- Ulaşımda elektrikli araçların payının binek araçlarda en az %20’ye, toplu ulaşım ve yük taşıma araçlarında ise en az %10’a çıkarılması; binek araçlarda %5, karayolu toplu taşıma ve yük taşımada %10 karayolundan demiryoluna geçişin sağlanması,
- Sanayi, tarım ve hizmetlerde enerji verimliliği, elektrifikasyon ve doğrudan yenilenebilir enerji kullanımının artırılması,
- Binalarda kömür ve sıvı fosil yakıt kullanımının sonlandırılması, büyük ölçüde elektrikle ısınmaya geçilmesi.
Bu hedefle neler kazanılmış olacak?
Bu güçlü iklim hedefi, Türkiye ekonomisini iklim risklerine ve geleceğe hazırlaması bakımından önem arz ediyor:
- Enerjide yeterlilik: Türkiye’nin kullandığı fosil kaynakların %78’i yurt dışından ithal ediliyor. Oysa ki; yenilenebilir enerji kaynakları gücünü doğadan alıyor ve kaynak maliyeti ile dışa bağımlılık oluşturmuyor.
- Düşük enerji maliyeti: İklim dostu yenilenebilir enerji yatırımları ve enerji verimliliği, yüksek elektrik faturalarının düşmesi ve yoksul kesimin hane halkı refahına doğrudan etki ediyor.
- Ek istihdam: 2053 net sıfır emisyon vizyonuna uyumlu bir elektrik sektörü dönüşümü, 2030’a kadar güneş enerjisinde 71 bin, rüzgar enerjisinde ise 141 bin ek istihdam yaratabiliyor. Bu rakamalar, 2050’ye kadar sırayla 455 bin ve 330 bine ulaşıyor.
- Sağlık sorunları ve sorunların kamuya maliyeti: Türkiye’de 55 yıldır çalışan kömürlü termik santrallerinin en az 320 milyar avro sağlık maliyetine ve en az 200 bin kişinin erken ölümüne sebep olduğu tahmin ediliyor. Enerji üretiminde güneş ve rüzgârın önceliklendirildiği senaryoda, hem hava kirliliği hem de sağlık maliyeti azalıyor.
- Katma değerli yatırım alanları: Başta rüzgâr ve güneş enerjisi olmak üzere gerekli ekipman ve teknolojilere yatırım yapılması durumunda; enerji dönüşümünü destekleyen, katma değerli ve yüksek teknolojili yatırım alanlarının gelişmesi ve sanayide ilgili değer zincirinin büyümesi mümkün gözüküyor.
Özelleştirilen kömürlü termik santraller üzerine ekonomik inceleme
2053 net-sıfır hedefine ulaşılması için yeni kömürlü termik santral yapılmamasının yanında kamu tarafından işletilen ve ekonomik ömrünü tamamlamış santralleri önceliklendiren bir emeklilik planı da beklenmelidir.
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) tarafından yayımlanan “2053 Net-Sıfır Emisyon Hedefi Yolunda Emekli Edilecek Kömürlü Termik Santraller: Özelleştirilen kömürlü termik santraller üzerine bir ekonomik inceleme” başlıklı çalışma, net-sıfır hedefine ulaşmak için yaşlı ve ekonomik ömrünü tamamlamış/tamamlamak üzere olan santrallerin devreden çıkarılmasının uygunluğunu değerlendirmektedir.
Çalışmada, özelleştirilen dokuz termik santralden sekizinin –özelleştirme tarihi itibarıyla belirli varsayımlar altında– özelleştirme bedelini ne zaman ödeyip başa baş noktasına geleceğinin hesaplanması amaçlanmaktadır. Net-sıfır hedefleri doğrultusunda emekliye ayrılan kömürlü termik santraller hakkında dünyadan güncel örnekler sunulmaktadır.
- Neden önemli? Çalışmada, kömürlü termik santrallerin emekliye ayrılması yalnızca kamu maliyesi gözünden değil; yatırımcı açısından ekonomik olarak da değerlendirilmektedir.
Raporda öne çıkan bulgular
- Özelleştirilen santrallerin bir kısmının hâlihazırda özelleştirme bedelini ödediği, ağırlıklı bir kısmının ise 2030’ların ikinci yarısına kalmadan özelleştirme bedelini ödeyeceği görülmektedir.
- Özelleşen santraller, ortalama 2032 yılında başa baş noktasına gelecektir. Santrallerin özelleştirme sonrası anapara ödemeye başlaması muhtemel olduğundan, ortalama 2032 yılına gelen başa baş noktasının daha erkene kayması da mümkün gözükmektedir.
Değerlendirmeler
Kömürlü termik santrallerin çok uzak olmayan bir gelecekte hayatımızdan tamamen çıkacağı, kaderlerinin en iyi yalnızca rezerv kapasite olarak bekletilmek olacağı bugün daha açık bir biçimde görülmektedir: Rusya-Ukrayna savaşı sonrası Avrupa’nın yaşadığı doğal gaz krizi neticesinde kömür kullanımının artacağına dair argümanlar basında sıkça yer bulmaktadır. Oysa bu durumun geçici olduğunun, bir kısım kömürlü termik santralin hâlihazırda emekli edildiğinin, kalanların ise kademeli olarak önümüzdeki on yıllarda devreden çıkarılacağının tartışmasız bir gerçeklik olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Aksine mevcut krizin net-sıfır hedefinden uzaklaştırmayacağı, özellikle Rusya’dan gaz alımını kesen AB ülkelerinde tam tersine dönüşüm için atılması gereken adımları hızlandıracağını söylemek mümkündür.
Türkiye, 2053 net-sıfır hedefleri doğrultusunda kömürlü termik santralden elektrik üretimini terk etmelidir: Mevcut santral portföyünün ne şekilde ve hangi sıralamayla emekli edileceğinin planlanması gerekmektedir. Bir yanda 2053 hedefleri doğrultusunda emekliye ayrılmayı bekleyen santraller, diğer yanda ise ülkenin arz güvenliğinin zora sokulmaması gerekliliği, detaylı bir planlamanın zorunluluğunu göstermektedir.
Türkiye, koruması gereken arz güvenliği nedeniyle bir santral kapatırken yeni bir santral yatırımı yapmak durumunda olacaktır: Elbette enerji verimliliği, talep tarafı yönetimi gibi uygulamalarla sistemden çıkan kapasiteden çok daha düşük bir kapasiteyi devreye almak mümkündür. Bu yatırımlar planlanırken hem Avrupalı ülkelere göre ciddi oranda yüksek yenilenebilir enerji potansiyeli hem de enerji ithalatı kaynaklı cari açık problemine de çözüm olması nedeniyle, yenilenebilir enerji yatırımları öne çıkacaktır.
Fosil yakıta dayalı üretim lisansları çok uzak olmayan bir gelecekte sermaye atıllaşma riskiyle karşı karşıya olup yatırımcılar için birer yükümlülüğe dönüşecektir: Bu santraller için bir emeklilik planı çalışması yapılıp, santral işletmecilerine belirlenen bir oranda yenilenebilir yatırımı yapma ruhsatı verilmesi, kamu açısından hem net-sıfır hedeflerine ulaşmada hem de arz güvenliğini tehlikeye atmama hususunda; santral işletmecileri için ise sermaye atıllaşması riskinden kaçınma ve kaybedilecek gelecek nakit akışlarını telafi etmede çözüm olacak bir model olabilir.
SEFiA İklim Gündemi ekibi olarak takip ettiğimiz değerlendirme yazılarını ve diğer önemli gelişmeleri derliyoruz: