Karbon yakalama hizmeti sağlayıcısı İsviçre merkezli Climeworks, doğrudan (havadan) karbon yakalama teknolojisine (Direct Air Capture – DAC) sahip olan ve dünyanın en büyük karbon yakalama tesisi olarak değerlendirilen yeni projeleri Mammoth’un İzlanda’da faaliyete geçtiğini duyurdu.
Bu yazıda tesisin nasıl çalıştığı aktarılıyor ve iklim krizi karşısındaki konumu değerlendiriliyor.
Mammoth nedir ve nasıl çalışır?
Climeworks, ikinci ticari doğrudan (havadan) karbon yakalama teknolojisi projesi olan Mammoth’un inşaatına Ocak 2022’de başladı. 18 ay içinde inşaatı tamamlanan tesis, bugün %90 kapasite ile çalışır hâlde ve toplam 72 kolektör konteynerinden on ikisinin sahada kurulmasıyla ilk karbondioksit yakalama işlemini de gerçekleştirdi. Firmanın bu alandaki ilk projesi olan ve 2021 yılında faaliyete geçen Orca’dan 10 kat daha fazla karbon yakalama kapasitesine sahip Mammoth’un yılda 36.000 ton karbondioksit (8-9 bin benzinli aracın bir yıldaki karbon salımı) yakalaması öngörülüyor.
- Nedir? Doğrudan (havadan) karbon yakalama, kimyasallar kullanarak karbonu havada filtreleyen bir teknoloji. Filtreleme sonrasında yakalanan karbon yer altında depolanabiliyor, yeniden kullanılabiliyor ve katı ürünlere dönüştürülebiliyor.
2021 tarihinde yapılan bağımsız bir bilimsel analiz, Climeworks’ün ilk doğrudan (havadan) yakalama teknolojisine sahip projesi Orca’nın çok az emisyon üretirken gerçekten karbonu uzaklaştırdığını doğruluyor. Mammoth ile yakalanan karbonun ise yer altında depolanması ve ve kalıcı olarak hapsedilmesi planlanıyor. Depolama işlemi için İzlanda merkezli Carbfix ile iş birliği yapılıyor.Firma, Kenya ve ABD’de yer alan sıradaki doğrudan karbon yakalama projeleri ile 2030’a kadar yılda 1 milyon ton, 2050’ye kadar da yılda 1 milyar ton karbon yakalamayı hedefliyor.
Mammoth’un iklim krizi karşısındaki konumunu nasıl değerlendirmeli?
Doğrudan (havadan) karbon yakalama teknolojisi, iklim aciliyeti karşısında, hükümetler ve özel sektör tarafından önemli bir eşik olarak değerlendiriliyor. Bu süreçte karbon ofseti satan firmalar öne çıkarken sadece Climeworks’ün hizmetlerinden 20.000’den fazla kişi faydalanıyor. Fakat, söz konusu karbon yakalama teknolojileri taşıdığı belirsizlikler ve ekolojik riskler (güvenli depolama sorunları, enerji yoğun olması ve ekonomik olarak uygulanabilir olmaması) nedeniyle de eleştiriliyor. Climeworks, Mammoth ile başarılı bir projeyi hayata geçirmiş olmasına rağmen bu eleştirilerden azade değil!
- Yetersiz kapasite: Tarihsel gelişimi, son dönemdeki tüm gelişmelere rağmen sınırlı bir hacmi işaret eden karbon yakalama teknolojileri içinde en yaygın kullanıma (%73 pay) sahip karbon yakalama, depolama ve kullanma (Carbon Capture, Utilisation and Storage – CCUS) teknolojilerinin mevcut karbon yakalama kapasitesi –45 milyon ton (Mt) karbondioksit ile– toplam küresel emisyonların ancak %0,1’ine denk geliyor. Doğrudan (havadan) karbon yakalama teknolojisi ise yılda sadece yaklaşık 0,01 Mt karbondioksit yakalama kapasitesine sahip.Bu alandaki en büyük proje olan Mammoth ile yıllık 36.000 ton karbondioksit yakalanması hedefleniyor ve bu rakam toplam CCUS kapasitesinin yalnızca %0,08’ini oluşturuyor. Oysa Uluslararası Enerji Ajansı’nın (International Energy Agency – IEA) Net-Sıfır Senaryosu’na göre karbon yakalama kapasitesinin 2030 yılında 1000 Mt karbondioksiti aşması gerekiyor. Yani mevcut CCUS kapasitesinin yaklaşık 23 katı.Doğrudan (havadan) karbon yakalama, henüz yolun oldukça başında olan bir teknoloji. Yine IEA verilerine göre 2022 yılı itibarıyla, planlanan tüm doğrudan (havadan) karbon yakalama projelerinin devam etmesi ve tam kapasitede çalışması hâlinde, toplam kapasite 2030 yılına kadar yaklaşık 3 Mt karbondioksite ulaşıyor. Bu rakam, 2022 yılındaki yakalama kapasitesinin 500 katından fazla. Fakat Net-Sıfır Senaryosu ile aynı yolda ilerlemek için gereken 80 Mt karbondioksitin %5’inden bile daha az.
- Güvenlik açığı: Karbon yakalama teknolojilerinin güvenli kullanımını, özellikle depolama faaliyeti özelinde, garanti etmek mümkün gözükmüyor. Yakalanan karbondioksitin uygun bir jeolojik sahada kalıcı bir biçimde depolanması gerekiyor. Bunun için öncelikle sürdürülebilir bir jeolojik sahanın varlığı ve finansmanı tartışmaya açılıyor. Depolanan karbondioksitin yıllarca takibinin yapılması da gerekiyor. Climeworks, Mammoth ile yakaladığı karbonu (karbon kullanımının sürekliliğini destekleyen) geliştirilmiş petrol üretimi için kullanmayacağını ve yer altında kalıcı olarak depolayacağını belirtiyor. Tesis, karbondioksit filtreleme işlemi için gerekli olan ısıyı daha az karbon salımı ile gerçekleştirmek üzere İzlanda’da jeotermal enerji bakımından zengin bir bölgede (Hellisheidi) konumlanıyor. Fakat bu bölge aktif bir yanardağdan sadece 31 mil uzaklıkta ve karbon depolama işlemi bakımından riskli olarak değerlendiriliyor. Söz konusu jeolojik sahanın güvenliğinden kimin sorumlu olduğu da bir diğer belirsizlik unsuru olarak öne çıkıyor.
- Ekonomik olarak rekabetçi değil: Karbon yakalama teknolojilerinin yaygınlaşamamasının önündeki en büyük engeli, ticarileşememeleri oluşturuyor. Bu teknolojiler, rüzgâr ve güneş ile özellikle maliyetler bakımından rekabet edecek seviyeye ulaşamıyor. Geçmiş ve mevcut yatırımların karbon yakalama hedeflerini gerçekleştirememesi, teknolojinin geleceğine dair belirsizlikleri artırıyor.Mammoth için ton başına karbondioksit yakalama maliyeti şu anda yaklaşık 1.000 dolar seviyesinde seyrediyor. Modüler bir yapıya sahip tesiste 2030 yılına kadar kurulacak ek ünitelerle bu maliyetin ton başına 300 dolara düşmesi bekleniyor. Oysa projenin ekonomik olarak uygun hâle gelebilmesi için maliyetin 100 doların altına düşmesi gerektiği belirtiliyor. Öte yandan Avrupa Emisyon Ticaret Sistemi’ndeki fiyatlar başta olmak üzere mevcut karbon fiyatları ve öngörüleri ile değerlendirildiğinde yakın dönemde karbon yakalama teknolojilerinin rekabetçiliğini artırması da zor bir ihtimal olarak görülüyor.
Doğrudan (havadan) karbon yakalama teknolojisinin geleceği
Gelişmekte olan doğrudan (havadan) karbon yakalama teknolojisi projeleri incelendiğinde, Mammoth’un lider konumunun kısa bir süre için geçerli olacağı görülüyor. Gelecek yıl, petrol şirketi Occidental Petroleum’un bir yan kuruluşu, ABD’de yılda 500.000 Mt karbondioksit (yaklaşık olarak 120 bin benzinli aracın bir yıldaki karbon salımı) yakalayabilecek bir tesisi faaliyete geçirmeyi planlıyor. Bir petrol şirketinin karbon yakalama teknolojisi kullanacak olması, bunu öncelikle gelişmiş petrol üretimi faaliyeti için kullanacağını düşündürüyor. Bu şüphe de karbon yakalama teknolojileriyle ilgili eleştirileri pekiştiriyor. Yine Climeworks, Louisiana’da 2030 yılına kadar yılda 1 milyon ton karbondioksit (yaklaşık olarak 238 bin benzinli aracın bir yıldaki karbon salımı) yakalamayı hedeflediği bir başka tesisi faaliyete geçirmeye hazırlanıyor.
Mammoth’un başarılı bir örnek sunmasına karşılık, doğrudan (havadan) karbon yakalama teknolojilerinin geleceği yetersiz kapasite, güvenlik açığı ve ekonomik olarak rekabetçi olmaması gibi etmenlere bağlı olarak tartışmaya açık hâle geliyor. İklim aciliyeti karşısında kararlı ve iddialı hedefler benimsenmesi gerekirken, bu teknoloji sektör önceliklendirmesi yapmıyor. Karbon yakalama, ayrıştırma ve depolama işlemleri önemli ölçüde zaman, emek ve çok daha fazla enerji gerektiriyor. Bu durum, özellikle, fosilden çıkış politikalarının geciktirilmesine neden oluyor. Geleceği belirsiz ve iklim aciliyetini geciktiren karbon yakalama teknolojilerinin içinde çok küçük bir paya sahip bu teknolojiler üstüne yoğunlaşmak yerine, tarihsel olarak çok daha önden ve hızlı biçimde yol kat etmiş, rüzgâr ve güneş gibi temiz kaynakların kullanımını önceliklendirerek, fosil yakıt payını daha erken aşamada azaltmak mümkün.