İçindekiler
- Yazı: Bengisu Özenç
- Giriş
- AB'nin gerçek anlamda küresel bir yeşil dönüşümü teşvik etmek için çıkarlarını dengeleyen, kapsayıcı ve şeffaf bir iş birliği modeli geliştirmeye olan ihtiyacı her zamankinden daha fazla.
- Türkiye, AB ile geliştirilebilecek olası iş birliği modelleri kapsamında, gelişmiş sanayi üretim kapasitesi ve mevcut ticaret altyapısı sayesinde önemli bir konumda yer alıyor.
- Sonuç
AB’nin yeşil dönüşüm hedefleriyle şekillenen rekabetçilik gündemi, Türkiye için temiz teknoloji üretimi ve tedarik zinciri iş birliği fırsatları sunuyor. Temiz Ticaret ve Yatırım Ortaklıkları (CTIP) modeli bu süreci nasıl destekleyebilir?
Son zamanlarda Avrupa Birliği (AB) gündeminde rekabetçilik konusunun gittikçe ağırlığını artırmakta olduğunu görüyoruz. Eylül 2024’te Mario Draghi tarafından Komisyon başkanı Ursula von der Leyen’e sunulan ve AB rekabetçiliğini artırmak için stratejik eylemleri inceleyen kapsamlı raporda üç temel eylem önerisi bulunuyor: 1) Yenilikçilik açığının kapatılması, 2) Karbonsuzlaşma ve rekabet edebilirlik alanlarında ortak eylem, 3) Güvenliğin artırılması ve bağımlılıkların azaltılması. Bunun dışında raporda yatırımların finansmanı ve yönetişimin güçlendirilmesi alt başlıkları da yer alıyor. Bu yaklaşımın yansımasını, Ursula von der Leyen’in 16 Temmuz’da sunumunu yaptığı 2028-2034 dönemi AB Çok Yıllı Mali Çerçevesi teklifinde de görmek mümkün: 2 trilyon avro seviyesindeki toplam bütçe teklifinin 410 milyar avro’luk bölümünün Avrupa Rekabetçilik Fonu’na (Draghi Fonu) ayrılabileceği; bunun yanında 200 milyar avro’luk bir bütçenin de (100 milyar avro Ukrayna’ya olmak üzere) komşu ülkelere sağlanacak kalkınma ve teknik desteği içerecek Küresel Avrupa Fonu’na aktarılabileceği görülüyor.
AB’nin gerçek anlamda küresel bir yeşil dönüşümü teşvik etmek için çıkarlarını dengeleyen, kapsayıcı ve şeffaf bir iş birliği modeli geliştirmeye olan ihtiyacı her zamankinden daha fazla.
Her ne kadar bu tartışmalar arasında yeşil dönüşüm gündemi geride kalıyor gibi görünse de aslında dönüşüm gündeminin rekabetçilik, enerji arz güvenliği ve tedarik zinciri güvenliği gibi temel konularla giderek daha fazla iç içe geçtiğini söylemek mümkün. Draghi raporunda da iklim değişikliği ile mücadele ve yeşil dönüşümün AB’nin küresel rekabet gücünü artırma hedefleri doğrultusunda konumlandırıldığı; AB’nin ekonomik büyümesini yeniden canlandırmak ve küresel liderliğini sürdürmek için önerilen koordineli politikaların ve büyük ölçekli yatırımların, yeşil dönüşüm çabalarını da içerdiği göze çarpıyor.
Komisyon tarafından Şubat 2025’te yayımlanan AB Temiz Sanayi Mutabakatı (Clean Industrial Deal – CID) tam da bu çerçevede yeşil dönüşümü hızlandırarak AB’nin net-sıfır hedefine ulaşmasını; temiz teknoloji üretim kapasitesini artırarak ithalat bağımlılığını azaltmayı ve küresel rekabetçiliğini güçlendirmeyi amaçlıyor. Ancak AB’nin bu dönüşümü sadece kendi kaynaklarıyla gerçekleştirmesi mümkün görünmüyor. Bu nedenle Temiz Ticaret ve Yatırım Ortaklıkları (Clean Trade and Investment Partnerships – CTIP) gibi yeni araçlarla çeşitlendirilmiş ve dayanıklı tedarik zincirleri oluşturulması da ayrıca hedefler arasına eklenmiş.
CTIP’ler geleneksel ticaret anlaşmalarını tamamlamak üzere tasarlanmış, yeni, esnek ve bağlayıcı olmayan bir anlaşma türü olarak ortaya çıkıyor. Bu ortaklıklar, AB’nin yeşil dönüşümü ve endüstriyel rekabetçiliği için hayati önem taşıyan kritik ham maddelere, temiz enerjiye ve temiz teknolojilere erişimini sağlamayı hedefliyor. Öncelikleri arasında temel yeşil teknolojiler için tedarik zincirlerini çeşitlendirmek, ortak ülkelerde sürdürülebilir yatırımları teşvik etmek ve bu ülkelerin karbonsuzlaşma çabalarını desteklemek yer alıyor. CTIP’ler ayrıca AB temiz yatırımı için uygun bir ortam yaratmayı, ortak ülkelerde yerel istihdam yaratmayı ve katma değeri artırmayı, küresel çapta yüksek çevre ve iş gücü standartlarını korumayı amaçlıyor.
CTIP mekanizmasının ilk örneği Güney Afrika ile görüşülüyor ve bu girişimin AB Küresel Geçit Projesi (EU Global Gateway) çerçevesinde sağlanacak €4.7 milyarlık bir yatırım paketiyle de desteklenmesi söz konusu. Bu görüşmelerin Kasım ayında Johannesburg’da düzenlenecek olan G20 Liderler toplantısına kadar sonuçlandırılması planlanıyor.
Ancak, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasında (SKDM) olduğu gibi CTIP mekanizmasının da daha ziyade AB rekabetçiliğini odağa alması bakımından eleştirildiğini, hem AB içinden hem de üçüncü ülkeler tarafından şüpheyle karşılandığını söylemek mümkün. AB’nin bu algıyı düzeltmek ve bölgesinden başlayarak, gerçek anlamda küresel bir yeşil dönüşümü teşvik etmek için çıkarlarını dengeleyen, kapsayıcı ve şeffaf bir iş birliği modeli geliştirmeye olan ihtiyacı her zamankinden daha fazla. Üstelik böyle bir model partner ülkelerin sahip olduğu sanayi üretim kapasitesi ve işgücü becerilerinin ortak bir faydaya dönüşmesini sağlayarak bölgesel dönüşümü güçlendirebilir.
Türkiye, AB ile geliştirilebilecek olası iş birliği modelleri kapsamında, gelişmiş sanayi üretim kapasitesi ve mevcut ticaret altyapısı sayesinde önemli bir konumda yer alıyor.
Karşılıklı fayda sağlayabilecek bu iş birliği modeli için Türkiye için somut öneriler geliştirebilmek mümkün. Yenilenebilir enerji yatırımları üzerinden düşünecek olursak Türkiye yalnızca hızlı kapasite artışları ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın açıkladığı 2035 yılına kadar 120 GW kurulu kapasite hedefi nedeniyle değil, aynı zamanda kendi bölgesinin gelişmiş bir sanayi üssü olması bakımından da dikkat çekici. Öncelikle, Türkiye’nin rüzgar ve güneş enerjisinde hedeflediği 120 GW kurulu gücünün, 2053 net-sıfır hedefi bağlamında kömürden çıkışı mümkün kılan bir hedef olduğunu vurgulamak gerekli. Bu yöndeki bilimsel bulgular İstanbul Politikalar Merkezi çalışmaları ve iklim STK’larının ortak raporlarında görülebilir.
Yenilenebilir enerji kapasite artışını destekleyecek ekipmanların üretiminde ise Türkiye’nin bazı avantajlara sahip olduğu göze çarpıyor.
- 6 basamaklı gümrük tarife istatistik pozisyon (GTIP) kodları bazında incelendiğinde rüzgâr enerjisi için belirlenen 35 ekipmanın 11’inde, 53 güneş enerjisi ekipmanının 9’unda Türkiye’nin AB ithalatındaki payının %10 ve üzeri olduğu görülüyor.
- Türkiye AB pazarındaki payını istikrarlı bir şekilde artırıyor. Elektrik transformatörleri; elektrik kontrolü veya elektrik dağıtımı için pano, panel, konsollar; izole edilmiş elektrik iletkenleri gibi bazı ürünlerde Çin’in önüne geçerek AB’nin tedarik pazarı çeşitlendirmesine katkıda bulunuyor. Demir ve çelikten imal edilmiş kule ve pilonlarda ise Türkiye hâlihazırda AB pazarında hakim pozisyonda bulunuyor.
- Demir-çelik ürünlerinin aynı zamanda SKDM altında karbon fiyatlamasına maruz kalacağı düşünüldüğünde demir-çelik sektörünün karbonsuzlaşması sürecinde AB’nin Türkiye ile kuracağı iş birliğini tedarik zinciri dayanıklılığı açısından da değerlendirmek gerekiyor.
Güneş enerjisinde kullanılan cam ürünlerinde de Çin’in azalan payı karşısında Türkiye’nin artan payı, Türkiye’nin AB’yi Çin bağımlılığına karşı koruyabilecek bir partner olabileceğini gösteriyor. Ancak demir-çeliğe benzer şekilde karbon yoğun bir ürün olan camın da muhtemel bir SKDM genişlemesinde kapsama girmesi söz konusu olabilir ve AB-Türkiye ticaret ilişkisinin karbonsuzlaşma açısından da ele alınması gerekebilir.
CTIP mekanizmasında ortak olarak seçilebilecek muhtemel ülkeler üzerine yapılan bazı çalışmalarda Türkiye’nin gelişmiş işgücü becerileri, sanayi üretim kapasitesi ve mevcut ticaret altyapısı nedeniyle önde gelen ülkelerden biri olduğunu vurgulanıyor. Türkiye tüm bu imkânlarıyla AB’yi destekleyecek bir üretim üssü ve ticaret partneri olarak önemli bir konumda yer alıyor.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında, uzunca bir süredir ilerleme sağlanamayan AB Türkiye ilişkilerini, değişen-dönüşen gündemlere adaptasyon sağlayabilmek açısından daha esnek tasarımlara sahip olan CTIP gibi bir mekanizmanın görüşülmeye başlanmasıyla hareketlendirmek mümkün olabilir. Her iki tarafın da faydalanacağı böylesi bir iş birliğinin finansmanı için imkanlar tartışmaya açılabilir. Bu açıdan Çok Yıllı Mali Çerçeve’de sunulan yeni araçların ve hatta SKDM gelirlerinin kullanılması üzerine müzakereler başlatılabilir. Böylelikle AB’nin hem enerji arz güvenliğini sağlama amacıyla sıkça gündeme getirdiği Türkiye – AB enerji iş birliği yaklaşımını hem de tedarik zinciri çeşitlendirme ve güvence altına alma hedeflerini sadece kaynak tedariki açısından değil, aynı zamanda stratejik bir sanayi ortaklığı olarak da tasarlamaya olanak tanıyabilir.