Türkiye’nin kömürden çıkış politikasının olmaması adil dönüşüm tartışmalarının ötelenmesine neden oluyor. Oysa ki, hazırlıksız yakalanılan bir dönüşüm neticesinde toplumun bazı kesimlerinin yıkıcı etkilerle karşılaşacak olması kaçınılmaz bir son. Bu kayıpları dönüşmemenin nedeni olarak öne sürmek yerine, telafi mekanizmalarını ivedilikle planlamak gerekiyor.
Yazı: Begüm Şeren Güler
Adil Geçiş, Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamındaki yeşil dönüşüm iddiasının sosyal adaletle birlikte ele alınmasını sağlamak üzere Mutabakatın temel unsurlarından biri haline gelen “kimsenin geride bırakılmaması” sloganıyla, dönüşüm sürecinden en çok etkilenecek kesimlerin ve bölgelerin desteklenmesi doğrultusunda bütüncül bir çabayı temsil ediyor.[2] Ancak Avrupa’da ne Adil Geçiş ne de Mutabakatla öne sürülen “kimseyi geride bırakmama” söylemi bir yenilik değil; zira siyasi amaçlar için ekonomik araçları kullanan Avrupa Birliği’nin tarihinde çeşitli politikalar ve fonlar yardımıyla geride kalanların kayıplarını telafi etme çabası ön plana çıkıyor.
Bu yazı, bütünleşmenin başından itibaren Ortak Tarım Politikası, Yapısal Uyum Politikası, geçiş desteği gibi adil dönüşüm unsurlarının, sürecin kazananları ve kaybedenlerinin tarihsel bir bakış açısıyla incelenmesini ve Avrupa Yeşil Mutabakatının toplumsal cinsiyet bağlamında kısa bir değerlendirmesini içeriyor.
Avrupa Ekonomik Bütünleşmesinin, giderek açık hale gelen ekonomilerin karşılıklı bağımlılıklarının arttığı, demokratik kurumların güçlendirildiği, siyasi elitlerin ise barış ve güvenlik hedefleriyle kenetlendiği “pozitif toplamlı bir oyun” olarak sunulduğunu görüyoruz.[3] Ancak kazananlar ve kaybedenlerin ortaya çıkması, büyük kaynak transferlerine neden olan sanayi devrimi, küreselleşme dalgaları, ekonomik bütünleşmeler, krizler ve bunlara ilişkin toparlanma süreçlerinin doğal bir sonucu.
Bütünleşmenin ilk yirmi yılı incelendiğinde, savaş sonrası ruhun baskın olduğu Avrupa’da, kazananların ve kaybedenler sorgulamasının kabul görmediği anlaşılıyor. 70’li yılların ekonomik krizleri ve Birleşik Krallık’ın Topluluğa üye olmasıyla birlikte bütünleşmeye dair sorgulamaların arttığı, 80’lerde yaşanan küreselleşme dalgası, örgütlü emeğin zayıflaması, eşitsizliğin ve işsizliğin göreli olarak artması ve demografik değişimle birlikte Avrupa refah devletlerinin yara alması ve nihayet Brexit süreciyle bu sorgulamaların ayyuka çıktığı görülüyor.
Vergilendirme, sosyal politika ve eğitim gibi alanlarda egemenlik yetkilerinin Üye Devletlere bırakılması neticesinde ekonomik kalkınma açısından Birliğin manevra alanı, oldukça sınırlı durumda. Ancak Birliğin, Üye Devletler için farklı siyasi amaçlara hizmet etmesine rağmen derinleşip genişlerken çoğu politika alanına nüfuz etmeyi başardığı ve kazanan ve kaybeden kesimlerin Birlik genelinde benzeştiği ortaya çıkıyor.
Bu bağlamda,
– Sınır ötesi hareketliliğe sahip olanlar,
– Profesyonel çalışanların, gençler ve yüksek eğitim seviyesine sahip olanlar,
– Becerileri iç pazara bağlı olmayanlar,
– Büyük ölçekli ve daha iyi organize olabilen şirketler ve gruplar,
– Büyüyen piyasanın avantajını iyi kullanabilenler,
– AB siyasi sisteminde lobi fırsatlarını iyi kullanabilen aktörler,
– Avrupalılaşmış elitler,
– Emekten ziyade sermaye, diğer bir değişle üretim faktörlerinden daha mobil durumda olanlar,
Avrupa Bütünleşmesinin kazananları olarak sayılabilir.[4]
Öte yandan, kayıpların telafi edilmesinde Batı demokrasilerinin güçlü refah sistemleri sayesinde başarılı olabildikleri, ancak siyasi birlik eksikliği nedeniyle AB’nin elindeki araçların sosyoekonomik eşitsizleri gidermek açısından sınırlı kaldığı söylenebilir. Avrupalı çiftçiler Ortak Tarım Politikası sayesinde bu açıdan tek istisna olarak karşımıza çıkıyor.[5] 90’lı yıllarda, tek para birimine geçişin temel hedef olduğu Ekonomik ve Parasal Birliğe (EPB) verilecek destek karşılığında, Yapısal Uyum Politikası ve Fonlarının temel telafi mekanizması olarak kullanılmış olduğu görülüyor.
Euro’ya geçişle birlikte, Birliğin özellikle Güney Ülkelerinde artan büyüme oranları ve doğrudan yabancı yatırımların bütünleşmeye desteği artırmış olduğu, büyüyen pastanın doğal bir telafi mekanizması oluşturduğu söylenebilir. Dolayısıyla son yıllarda Birlik genelinde kaybedenlerin telafisini piyasa mekanizmalarına bırakan bir kalkınma anlayışının ve daha geniş bir Tek Pazarın, daha fazla ticaret ve yatırımın yüksek refahı beraberinde getirdiği bir geçiş ve adil dönüşüm bakış açısının hâkim olduğu öne sürülebilir.
Bu tarihsel çerçeveyi içeren uzun girişin temel nedeni, Yeşil Mutabakatın ima ettiği dönüşümün kazananları ve kaybedenlerinin benzer olacağı ve AB’nin rolünün sınırlı kalacağı beklentisi. Adil Geçiş Mekanizması için ayrılacağı belirtilen 100 milyar Euro’luk paket azımsanacak bir büyüklük değil; ancak AB Bütçesinin sadece %1’ine bile denk gelmeyen bu tutar, kimseyi geride bırakmama iddiası açısından yeterli gözükmüyor. Örneğin, sadece Polonya’da adil geçiş için gerekli tutarın 240 milyar Euro olduğu hesaplanmış.[6] Böyle bir kaynağın herhangi bir kamu kaynağından karşılanmasının neredeyse olanaksız olması, özel sektör ve daha geniş bir katılımlı bir anlayış ihtiyacını ortaya çıkarıyor. Bu bağlamda, Mutabakat kapsamında adil dönüşüm yaklaşımı için fonlar ayrılması ve müzakere masalarının kurulması gerekli ancak yeterli değil.
Geçişin istihdam yaratma ve mesleki dönüşüm ayağı da büyük sınamalar içeriyor. Uluslararası Çalışma Örgütüne (ILO) göre, düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş, işçilerin yeniden tahsisini kolaylaştıran, onurlu işleri geliştiren, yerel çözümler sunan ve işten çıkartılmış işçileri destekleyen politikaların eşlik etmesi halinde istihdam üzerinde pozitif net etkide bulunacak.[7] Ancak bazı bölgelerde, yüzyıllar boyunca kültürün ve kimliklerin bir parçası olmuş madencilik gibi mesleklerin yeşil mesleklere dönüşümü, yeşil dönüşüm patikası için öngörülen 20 yıldan çok daha uzun sürecek gibi duruyor. Kısa vadede dönüşüm için ayrılan fonların sadece mevcut mesleklerini bırakanların gelirlerini telafi edebileceği, mesleki dönüşümün ileriki jenerasyonlar için geçerli olacağı öngörülebilir. Dolayısıyla adil geçişte kaybedenlerin, geride bırakılmayanların ve kazananlarının farklı kesimler ve kişiler olmaları muhtemel.
Adil Geçişin bir parçası olarak mesleki dönüşüm süreci, akıllara genelde işini kaybetmiş, erkek bir kömür madeni işçisi imgesini getiriyor.[8] Bu noktada, Alman Yeşiller Partisi kurucusu Petra Kelly’nin bir sözünü, soruya dönüştürerek Mutabakatın toplumsal cinsiyet açısından değerlendirmesine geçebiliriz: Ekolojik bir dünya hayali, erkeklerin rüzgâr türbini inşa ederken kadınların sessizce dinleyip, ekmek yaptığı ve halı silktiği bir toplumla mı gerçeğe dönüşecek?
Toplumsal cinsiyet eşitliği, Avrupa Sosyal Haklar Sütununda yer alan temel bir hak ve anahtar ilke olarak AB’nin temel bir değeri. Zira Avrupa Birliği’nin İşleyişine İlişkin Antlaşma’nın 8. Maddesinde Birliğin tüm faaliyetlerinde eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı ve erkekler ve kadınlar arasında eşitliği teşvik etmeyi hedeflediği belirtiliyor. Ancak ikili (binary) cinsiyet bakış açısıyla, kadın-erkek eşitliği ilkesine dayanarak hazırlanan temel belgelerde toplumsal cinsiyet “yatay alanlar” altında yer alıyor. Avrupa Yeşil Mutabakatına ilişkin Bildirimde[9] toplumsal cinsiyet ya da kadın sözcüklerine rastlanmazken, Von der Leyen Komisyonu tarafından 2019’da sunulan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Stratejisinde[10] iklim değişikliği politikalarının cinsiyet eşitliği boyutuna sınırlı olarak değiniliyor. İklim ve cinsiyet eşitliği rabıtasının (nexus), birbiriyle paralel olarak sunulan iki Bildirimde son derece gevşek olduğu görülüyor.
Temel stratejilerde ve söylemlerdeki eksiklikler, toplumsal cinsiyetin diğer kişisel özellikler veya kimliklerle birleşimine ilişkin süregelen ayrımcılık ve eşitsizlikler kadınları yeşil dönüşümün “kaybeden” adaylarından biri olarak ön plana çıkartıyor. İklim-nötr bir ekonomik düzende iş süreçlerinin ve iş yaratan sektörlerin dönüşümünün neden olduğu işsizleştirilme ve/veya yoksullaştırılma sürecinin[11] toplumsal cinsiyet eşitliği açısından olumsuz sonuçlar doğurması muhtemel. Yenilenebilir enerji sektöründe çalışanların %32’sini kadınlar oluşturuyor. [12] Dijitalleşme ve teknolojilerin üretim süreçlerine daha entegre olduğu düşüldüğünde, diğer yüksek teknoloji alanlarında olduğu gibi yeşil teknolojilerde oldukça düşük istihdam payına sahip kadınlar açısından eylem gereği ortaya çıkıyor. Kesişimsellikten (intersectionality) uzak, sadece kadın ve erkek farklılığına ya da eşitliğine odaklanan ve iki cins arasındaki “cinsiyet eşitliği” farkını kapatmaya yönelik işbölümü ve varsayımlarla bu geçişin toplumsal cinsiyet eşitliğine hizmet etmesi zor gözüküyor.
Mevcut yol haritasında yeşil dönüşüm açısından yönelimi gerekli görülen politika alanlarının, özellikle kadınların eşit katılım ve feminist bir anlayışla yeniden yorumlanması ihtiyacı bulunuyor. Örneğin sanayi devrimiyle birlikte piyasaya sürülen ve ev içi bakım emeğinin neredeyse tamamını üstlenen kadınların hayatlarını kolaylaştıran çamaşır makinesi ve benzeri ev aletleri, bebek bezleri, hazır gıdalar, geri dönüştürülebilir plastik kaplar gibi pek de yeşil olmayan ürünler[13], Mutabakatın temel unsurlarından Döngüsel Ekonomiye geçişle birlikte daha zor erişilebilir hale gelebilir. Daha dayanıklı ancak daha maliyetli hale gelebilecek bu ürünlerin yanı sıra, yeni tarım anlayışıyla birlikte yerel ürün ağları kullanılarak ya da organik tarımla elde edilen ürünler, yemek hazırlama sorumluluğunu büyük ölçüde üstlenen kadınlara ilave maliyetler yaratma potansiyeli taşıyor. Diğer taraftan Mutabakat kapsamında dönüştürülecek binalardan ve yeniden tasarlanacak altyapıdan, erkeklere kıyasla evde daha uzun süre vakit geçiren kadınların doğrudan etkilenmesi söz konusu. Buna ilaveten, ulaşımın karbonsuzlaştırılması sürecinde, ulaşım araçlarını kimlerin hangi sıklıkta ve yoğunlukla kullandığının dikkate alınması gerekli.[14]
Bu noktada bakım emeğinin yeniden düşünülmesi, yapılandırılması ve bakım mesleklerinin saygınlığının artırılması son derece kritik durumda. Gerek kendisinin yeşil iş olma niteliği taşıması, gerekse kadın istihdamı açısından diğer işlere kıyasla özel bir konuma sahip olması[15] nedeniyle ücretli bakım emeğinin yeniden yapılandırılması Adil Geçişte göz önünde bulundurulması gereken temel bir sınama olarak ortaya çıkıyor.[16]
Finansmana erişim[17], eğitim seviyesi, STEM[18] mesleklerindeki payı, taşınmaz sahipliği bakımından dezavantajlı durumda olan kadınların ve diğer grupların, Adil Geçiş sürecinde kaybedenler statüsünde olmamaları için geçiş fonların ötesinde, kadın kalkınması sorunsalını kadınlara ve erkeklere eşit haklar vermeye indirgemeyen, fiziksel engel, sosyal veya ekonomik statü, etnik köken, fiziksel görünüş, yaş, din, eğitim seviyesi, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve benzeri açılardan eşit hakları ve eşit katılımı teşvik eden bir anlayış gerekiyor.
Yeşil dönüşüme öncülük eden Avrupa’daki söz konusu sınamalar, böylesi bir köklü dönüşümü planlayacak tüm toplumlar için geçerli. Katılım süreci ve ekonomik ilişkileri gereği sosyal haklar da dâhil olmak üzere tüm alanlarda Türkiye’de en temel reform çıpası işlevi gören Birlik politikaları, Türkiye için doğrudan sonuçlar doğuruyor. Yeşil dönüşüm hazırlıklarının henüz bütünsel bir vizyon çizmekten ziyade reaktif bir çerçevede uluslararası rekabet gücü üzerinde yoğunlaştığı Türkiye’de, muhtemel eylem planları ve değerlendirme mekanizmalarının daha kapsayıcı, yereli gözeten, toplumsal cinsiyeti anaakımlaştıran bir yaklaşımla hazırlanması geçişi çok daha adil hale getirebilir. Bu doğrultuda, dönüşümün adaletine duyarlı çevre STK’ları tarafından, özellikle düşük karbonlu enerjiye geçişte en büyük kayıpların yaşanacağı, “babadan oğula” geçen madencilik mesleği ve buna bağlı kültürün kaybı olarak algılandığı bölgelerde tüm paydaşların katılımıyla ortak bir dönüşüm vizyonu çizilmesine yönelik çabalar sarf edilmekte.[19] Türkiye’nin kömürden çıkış politikasının olmaması adil dönüşüm tartışmalarının ötelenmesine neden oluyor. Oysa ki hazırlıksız yakalanılan bir dönüşüm neticesinde toplumun bazı kesimlerinin yıkıcı etkilerle karşılaşacak olması kaçınılmaz bir son. Bu kayıpları dönüşmemenin nedeni olarak öne sürmek yerine, telafi mekanizmalarını ivedilikle planlamak gerekiyor. Yapılan çalışmalarda tespit edilen farkındalık eksikliği ise bu konuda merkezi ve yerel yöneticiler ile işçi ve işveren sendikalarının bir araya gelerek “adil dönüşüm” kavramı üzerine konuşmaya başlamasının, öncelikle bu farkındalık açığının kapatılmasının gerekliliğine işaret ediyor.
Türkiye’de dönüşümün adaletini toplumsal cinsiyet bağlamında değerlendirecek olursak, siyasi kararlılığın sağlanması başta olmak üzere Türkiye’nin önündeki sınamaların, Avrupa’dakilerin çok ötesinde olduğunu görüyoruz. Hukuki ve kurumsal çerçevede kadın-erkek eşitliği tesis edilmesine rağmen uygulamada büyük sorunları olan, istihdam ve sosyal politikada ayrımcılığın önlenmesine dair bir stratejisi bile bulunmayan Türkiye’de dönüşüm, toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın hakları ve LGBTI hakları dâhil olmak üzere, insan hakları temelli bir yaklaşımla ele alınmayı gerektiriyor.
Avrupa’nın ve onu izleyen tüm ülkelerin önündeki Adil Geçiş süreci, toplumun tüm kesimlerinin kesişimsel, insan hakları temelli ve demokratik bir yaklaşımla ikna edilmesi ve geleceğe güvenle bakmalarının sağlanması ile mutlak bir kazanım haline gelebilir. Covid-19 pandemisi sonrasında ülkelerin ekonomik toparlanma planlarının tartışıldığı bu günlerde, sadece yeşil ya da sadece mor alanlarla sınırlandırılmış eylemler yerine, tüm kesimleri gözeten, kapsayıcı, çeşitlilikleri en geniş haliyle gözeten, “gökkuşağının tüm renkleriyle toparlanma” vizyonu[20] umut ve sosyal barış açısından ihtiyaç duyulan yaklaşım olabilir.
—
[1] Bu Blog yazısı, 29 Nisan 2021 tarihinde Yeşil Düşünce Derneği tarafından düzenlenen Cinsiyet Meseleleri ve Adil Dönüşüm etkinlikleri kapsamında yazar tarafından yapılan aktarıma ve katılımcılarla yapılan tartışmaya dayanmaktadır.
[2] SEFiA Blog: Avrupa Yeşil Düzeni: Yeşil Kıtadan Yeşil Dünya’ya Geçiş
[3] Tsoukalis, Loukas, 2003. “What Kind of Europe?,” OUP Catalogue, Oxford University Press, number 9780199266661. ss: 61-63.
[4] Tsoukalis, L., 2003, ss: 49-66.
[5] Tsoukalis, L., 2003,s.60.
[6] Dan Jørgensen Planet-A Talks on Climate Change-Podcast, Episode 12, -Michał Kurtyka – Can Poland balance coal and wind in a just transition?, 10.12.2020.
[7] Avrupa İklim Eylem Ağı- CAN Europe, (2019), İklim Dostu Bir Ekonomiye Adil Dönüşüm Nasıl Gerçekleşebilir? Fosil Yakıt Merkezli Enerji Üretiminden Düşük Karbonluya Adil Geçişin Örneklerle Açıklaması Bilgilendirme Raporu
[8]Eva van de Rakt , Lisa Tostado, European Green Deal: Europe’s (wo)man on the Moon Moment 31 August 2020 by https://eu.boell.org/en/2020/08/31/europes-woman-moon-moment
[9] Avrupa İçin Yeşil Mutabakat, 11 Aralık 2019, Komisyon Bildirisi (COM(2019) 640). https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?qid=1576150542719&uri=COM%3A2019%3A640%3AFIN
[10] Eşitlik için Birlik: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Stratejisi 2020-2025, Komisyon Bildirisi COM/2020/152 final
[11]Hülya Ulusoy Sungur, (2021), “COVİD-19 Sürecinde Yeşil Dönüşümü Başlatmak – 5 Adil Dönüşümü Birlikte Yaratmak”, 1 Şubat 2021 https://kalkinmaguncesi.izka.org.tr/index.php/2021/02/01/covid-19-surecinde-yesil-donusumu-baslatmak-5-adil-donusumu-birlikte-yaratmak/
[12] www.irena.org/publications/2019/Jan/Renewable-Energy-A-Gender-Perspective
[13]Women’s Budget Group, “What would a Feminist Green New Deal look like? Feminist Green Deal” Youtube Konferansı, 20 Mayıs 2020.
[14] Maeve Cohen, Sherilyn Macgregor, (2020), “Towards A Feminist Green New Deal For The UK” A Paper For The WBG Commission On A Gender-Equal Economy
[15] Örneğin, X Elson, D. (2017) ‘Recognize, reduce, and redistribute unpaid care work: How to close the gender gap’ New Labor Forum Vol. 26(2):52–61 çalışmasında, bakım sektörüne GSYH’nin %2’si kadar yatırım yapıldığında, -ülkeye bağlı olarak- toplam istihdamın %1,2-3,2 oranında artırıldığı, bu değişimin aynı yatırımın inşaat sektörüne yapıldığında %1,3-2,6 olduğu gösterilmiş. Aynı çalışmada, sosyal bakım, çocuk bakımı ve analık izni gibi alanlara yapılan GSYH’nin %2’si kadar bir yatırım miktarının aynı büyüklükte inşaat sektörüne yapılacak yatırımın 2 katı istihdam yarattığı bulunmuş.
[16] Elson, D. (2017) ‘Recognize, reduce, and redistribute unpaid care work: How to close the gender gap’ New Labor Forum Vol. 26(2):52–61.
[17] IFC, Bridging the Gender Gap in Access to Finance, Newsletter
[18] STEM: Science (bilim), Technology (teknoloji), Engineering (mühendislik), Mathematics (matematik)
[19] Sayıları çoğalmakta olan bu çalışmalara örnek olarak Greenpeace tarafından yürütülen “Zonguldak için adil dönüşüm” projesi verilebilir.
[20] “Rainbow recovery” fikri ilk olarak Sherilyn MacGregor ve Maeve Cohen tarafından öne sürüldü.